Geçen gecelerden birinde yolum Osman Yozgatlı İlköğretimokulu'nun karşısındaki köşedeki kahveye düştü. Dört arkadaştık. Güzel bir yemekten sonra birer kahve içip, sohbet ediyorduk. Zaten zaman, zaman bu kahve sohbetlerini yemeklerden sonra yapmaya başlamıştık. Arkadaşlarla ayda, yılda bir buluştuğumuz için yemekte başlayan sohbetimizi kahve içerken de devam ettiriyoruz.
Ona, tuvalet ihtiyacımı gidermek için Osman Yozgatlı Cami'ne girerken rastladım. Caminin köşesindeki çöp bidonlarını karıştırıyordu. Kafası dumanlıydı, ama garip bir iş disiplini içerisinde düzenli bir şekilde pet şişeleri topluyordu.Topladığı pet şişeleri yan yana diziyor, sonra onları bir sicimle birbirine bağladıktan sonra elindeki çuvalın içerisine koyuyordu.
Merhaba dedim. Başını kaldırdı donuk, donuk yüzüme baktı. Elektrik direğinden sızan ışıkta yüzüne baktım. 14-15 yaşlarındaydı. Sarı kıvır kıvır dalgalı saçları, masmavi renkli gözleri vardı. Gözlerinin altındaki çillere elektrik direğindeki ışık yansıyordu. Üstü başı şaşılacak kadar düzgündü. Tinerin veya yapıştırıcının etkisiyle göz bebeklerinin beyazları o kadar büyümüştü ki göz kenarlarına yapışmak üzereydi sanki. Yüzü bebek gibiydi. Sevimliydi. O an dilimin ucuna Ahmet Arif ustanın dizeleri geliverdi:
“Doğdun üç gün aç bıraktık seni,
Üç gün aş vermedik sana,
Töremiz böyle diye…
Dikkat et onlara
Onlar engerekli yılanlardır
Onlar ekmeğine göz koyanlardır
Tanı onları tanı da büyü Adiloş bebe “
Daha sonra da Arif Damar’ın dizeleri:
“Gözlerini ölüm bürüdü onların
Uyumak uyanmak tehlikededir
Tehlikededir çiçek koklamak
Bardakta su, ateşte yemek
Bahçede güneş tehlikededir
Çalınan insan emeği yaşatmaz oldu
Korkulu rüyalarla uyanarak uykularından
Korkunç kararlar verdiler
Karşı koymazsak eğer
Tehlikededir günlük ekmeğimiz
Bacamızın tütmesi tehlikedir
Evimiz, aşkımız , çocuğumuz
Penceredeki saksı
Kitap sevgisi, insan sevgisi tehlikedir.
Tehlikededir göz bebeklerimiz
Adana’nın pamuğunu yabancılar işliyor
Dokuma tezgahları tehlikededir
Aydın’ın inciri, İzmir’in üzümü, fındığı Giresun’un
Samsun’un tütünü tehlikededir.
Satılıyor fabrikalar birer, birer
Varımız, yoğumuz tehlikededir
Çatlayan tohumdaki yaşamak arzusu
Herzaman galip, her zaman hür
Dağlardan akan suyun sevinci
Her zaman genç, delikanlı
Kabına sığmaz. Dayanılmaz çocuğunu emziren ananın
Şefkatine…
Hilelere ölümlere karşı gelir
Memedeki çocuğun iştahı
Kudreti sonsuz dayanılmaz
Ve sen gözbebeğim, sen erkek sesinle
İşsiz kalmasın insanlar, öldürmeyelim birbirimizi dersin “
Evinde kasalarla paralar çıkan, bankaları hortumlayanlar, devleti soyanlar, bir günde evindeki paraları sıfırlayamayanlar, onlar olmasa belki bu çocuk burada olmayacaktı. Milletin anasının…
Koyacağız diyenler fertleri bu hale getiriyordu. Yüzüme dikkatle baktı, baktı göz kırpmak istedi, beceremedi. Yüzünden bin türlü ifade bir iki saniye içinde geçti. "Merhaba baba” dedi. Sonra gözlerimin içine bakarak ve arkasındaki mezarlığı işaret ederek, 'Her mezarlığın kapısında her canlı bir gün ölümü tadacaktır' yazıyormuş doğrumu diye sordu?
Bu mezarlığın kapısında var mı bilmiyorum ama evet o söz bazı mezarlıklarda vardır dedim.
Peki söyle bakalım baba; 'Herkes yaşıyor mu?' Nasıl yani? Dedim.Tekrar etti: 'Her canlı' diyorum 'Yaşıyor mu sence?' İçimden şimdi kafası bulutlu, dumanlı olmuş bir çocuk böyle sözler etti desem arkadaşlara kimse inanmaz diye düşünürken arkadaşlar seslendi. Onlara geleceğimi söylerken bir baktım bizim delikanlı yok olmuştu ortalıktan. O gece uyuyamadım sabah olana kadar, o soruyu kafamda evirip çevirip durdum: "Her canlı sence yaşıyor mu baba?" Hepimiz mutlaka öleceğiz, hiç düşündünüz mü sizce yaşamak nedir? O bizim ellerimize Tanrı’nın teslim ettiği güzel bir armağan mı? Yoksa kendi ellerimizle imal ettiğimiz korkunç bir saatli bomba mı? Bir tarafta trilyonluk araba, yatlar, katlar alma yarışına girenler diğer tarafta çöp bidonundan pet şişe ayıranlar ve ya toplayanlar, sizce sahi her canlı yaşıyor mu?
Hepinize iyi haftasonları sevgili Denge Okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.