Geçtiğimiz 05 Kasım 2013 Salı günü eski başbakanlardan Bülent Ecevit’in 7.ölüm yıldönümüydü.
Ben rahmetli Ecevit’i 60’lı yıllarda, Çalışma Bakanlığındaki çalışmalarından takip ediyor, işçiye emekliye tanıdığı haklardan dolayı seviyordum. Fakat kendisine hayranlık duymam ve katıksız Ecevitçi olmam, 12 Mart 1971 sonrasına rastlar. Hiç unutmuyorum, 12 Mart günü arkadaşlarla İstiklal Caddesindeki Dünya Sineması’na film izlemeye gitmiştik. Film bittiğinde sinemadan çıkarken dışarıda müthiş bir kar yağdığını gördük. Sinemanın kapısında gazete satıcısı çocuklar bağırıyorlardı: “İkinci baskı yazıyor! Demirel iktidardan düştü, Ordu muhtıra verdi” diye. O zamanki aklımızla nasıl sevindik anlatamam. Karların üstünde yuvarlandık, kar topu oynadık ve geç saatlerde evlerimize döndük. Ertesi gün Ecevit’in basına yansıyan demecini görünce sevincimin boş olduğunu gördüm. Zira Ecevit: “Bu muhtıra bana ve bize verilmiştir. Bu nedenle CHP Genel Sekreterlik görevimden istifa ediyorum” diyordu. Düşününce çok hak verdim ve o günden sonra artık ben ıslah olmaz bir Ecevit hayranıydım.
Böylesi bir günde, geriye dönüp baktıkça, bireysel dünyamızı son yıllarda darmadağın eden ulus olarak yabancılaşma sürecini, bir diğer deyişle çeşitli dayatmalarla yaşadıkça bir tuhaf oluyor insan.
Özellikle ülkemizin üzerindeki, ruhundaki karanlık bulutların hakim olduğu bugünlerde, kendisini saygı ve rahmetle ananların, yokluğunu hissedenlerin, anımsadıkça yüreği burkulan minyonlarca Türk olduğuna inanıyorum. Bu insanlar içinde, inancım odur ki, Ecevit’e seçimlerde hiç oy vermemiş hatta hasım gözüyle bakmış olsa bile, insanlığı, dürüstlüğü, ulusal çıkarlar konusundaki yatsı namaz kararlılığı konusunda bugünlerde hakkını veren önemli bir çoğunluk olduğunu çok iyi görebiliyorum.
Benim gözümde hep güzel Karaoğlan, bilge ve dürüst insan, örnek aile reisi, büyük devlet adamı olarak anılarımı süslüyor. O’nu da 5 Kasım günü sonbaharda düşen yapraklar gibi uğurladık.
O’nun insanlık öğretilerinin ağır bastığı siyaset okulunda kimler yetişmedi ki?
Onunla ilgili bir anekdotu buradan aktarmalıyım. Bir arkadaşı Ecevit’e der ki: Keder, Neşe ve Namus tanışır ve aralarında güzel bir dostluk oluşur. Ama ayrılık anı gelir bir gün. Akıllarına düşer ve aynı şeyi aynı anda düşünürler:
Bu kadar dostluğumuz oluştu, birbirimizden hiç şikayetçi olmadık, yol arkadaşlığımızı paylaşıp büyüttük. Ama unutmayalım ki, yarın bir gün yine birbirimize ihtiyacımız olabilir. Hiç olmazsa ihtiyaç halinde birimizin diğerine nasıl erişebileceğini, birbirimize nasıl ulaşabileceğimizi bilsek, birbirimizin adresini alsak…
Keder başlar söze :
Beni isterseniz acılarda, karanlıklarda, yorgun ruhlarda ölümlerde çok rahat bulabilirsiniz.
Neşe ise:
Beni ararsanız, güneşli güzel havalarda, deniz kenarlarında, şen şarkılarda, umutlarda eğlencelerde düğünlerde, derneklerde mutlu günlerinizde hep bulabilirsiniz der.
Namusa gelir sıra. O biraz durur, düşünür ve derki:
Beni bir kere yitirdiniz mi, bir daha asla bulamazsınız.
Evet rahmetli ve sevgili Ecevit bu ülkenin namusuydu. Hayatını, sağlığını, kendi özelini hep ülkesine siyaset ve düşünce yolunda adadı.
Ülkesinin çıkarlarını, bugünlerde hiç göremediğimiz biçimde, kendi menfaatlerin hep üstünde tuttu.
Bu uğurda maddi, manevi çok şey kaybetti. Hatta sağlığını yitirdi, türlü oyunlara getirilmek istendi. Ama dürüstlüğünü, doğruluğunu ve namusunu asla yitirmedi. 1974 Kıbrıs harbinde bir an bile tereddüt etmeden verdiği nedenlerle Kıbrıslı soydaşlarımız bugün Kıbrıs’ta rahat bir yaşam sürüyorlar ve gerek bizim vatandaşlarımız Kıbrıs’ı bir tatil beldesi olarak ziyaret ediyorlar. Çocuklarımızın bir bölümü oradaki üniversitelerde yüksek tahsil yapıyorlar.
Türkiye’de üç kez başbakanlık yapmış, babası Bakan, annesi Ressam olan Ecevit’in Ankara Oran Sitesi’ndeki kooperatif evinden başka bir mal varlığının olduğunu sanmıyorum.
O’nu Başbakanken kartal bir makam arabasında yalnız başına sadece şoförüyle evine giderken gördüğümü hiç unutamıyorum. Tofaş Kartal arabanın da eski bir model olduğunu bilhassa belirtmeliyim.
Masmavi bir dünyada beyaz güvercinlerinle huzurlu bir şekilde rahat uyu, huzur bul
güzel insan!..
Tanrı'nın rahmeti üzerine olsun, yattığın yer ışıklarla dolsun…
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.