Adamın biri çok yağışlı bir günde arabasıyla yol alırken Bakırköy Akıl Hastanesinin önünde arabasının lastiği patlamış, gök delinmiş gibi yağan yağmura karşın adam lastiğini değiştirmek için arabadan inerek çalışmalara başlamış. Önce somunları sökmüş bir kenara koymuş sonra yedek lastiği takmış tüm somunları yerine takacakken bir bakmış ki somunlar kayıp meğer o lastikle uğraşırken somunlar akan suyun şiddetiyle akıntıya kapılıp orada bulunan su mazgalına düşmüş.
Adam ne yapacağını düşünürken arkasından “hey” diye bir ses duymuş, dönüp baktığında akıl hastanesinin tellerinin arkasındaki bir kişi kendisine sesleniyor; “Hey sen ne yapıyorsun orada?” Adam başına gelenleri çaresiz anlatınca; “Bundan kolay ne var diğer lastiklerden bir somun sök ve lastiğe tak sonra tekrar dörtlersin” demiş. Adam bunu ben niye düşünemedim diye üzülürken arkadan yine aynı ses; “Deliysek aptal değiliz.” Delileri çok severim hiç ummadığınız anda sorunlara öyle bir çözüm getirirler ki şaşar kalırsınız.
1960 yıllarında Aydın’da bir İsmet Hanım vardı. Adı deliye çıkmıştı, sokaklarda gezinirdi. Sarışın, mavi gözlü, beyaz tenli çok güzel bir kadındı.
Onu tanıyanlar bir gençle büyük aşk yaşadıklarını, genç trafik kazasında ölünce İsmet hanımın sokaklara çıktığı anlatılırdı.
Ona herkes deli İsmet hanım derdi ama İsmet hanımla konuşunca çok güzel bir Türkçesi olduğunu hiçte mantığa uygun olmayan şeyler söylemediğini görürdünüz.
Delilikte doktora yapmış bir kadındı 60’lı yaşlarda. Delikanlı yıllarımın geçtiği Aydın’ın sokaklarında bütün gün dolanır, kurduğu özel cümlelerle bir akıl sergisinin sanki içinden geçerdi.
“İnsanın en değerli gücü hayal gücüdür” diye bir sözünü not ettiğimi hatırlıyorum. Öldüğünü duyduğumda; “Bir garip ölmüş diyeler, üç gün sonra duyalar, soğuk suyla yıkarlar” deyimi aklıma gelmişti. Şevkatli bir toprağa gömüldüğünü sessiz sedasız duymuştum.
Organlarını bağışlamış deli aklıyla. Onun gözleriyle dünyaya bakmayı ne çok istemiştim oysa. Kalbindeki deliliğin sırlarını çözebilmek için belki…
Bir naylon torba içerisinde takma dişlerini taşırdı. İnsanlara diş geçiremediği zamanlarda kullandığı bir sözünü hatırladım da acı acı gülümsedim. “Allahım sen bunlara akıl ver!” Sanki aynı dili konuşurduk da onun deli aklına plotoniktim!
O kadının sürahilerin üzerindeki dantel örtüsü gibi bir hayat yaşadığını düşündüm. Aslında bir adı, bir soyadı vardı da, kendisine “deli” denmesinden hiç gocunmadı. Çektiği acıları da hissettirmedi etrafına. Kimseyle pazarlık yapmadı kimseden bir şey dilenmedi.
O işaretler bıraktı hayat adına Dünya’ya…
Sokakta bulmadığı canı sokakta bıraktı. Ölümünden sonra “yaşarken verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür dilerim” notu bırakmış mıdır? Diye çok merak ettim. “Ya kalem bulamamıştır” dedim “ya zaman!”
Çocukların saflığına duyduğum hislerle delilere duyduğum aşk birbirine yakındır. Aklını kullananların insanları nasıl kullandığını gördüğüm için belki…
Başkalarının kanını içmeyi akıllı bir eylem sayanların kendilerini nasıl sattıklarına şahit olduğum için ya da.
Onlar ne kadar görkemli koltuklarda otursalar da bu dünyada yer kaplamaktan başka bir işe yaramazlar.
Oysa en sıradan insanlar belki de en gizemli insanlardır. Hayatını “delice” yaşamış bir kadının organlarını bağışladığını duyduğum zaman, kimsenin onun için bir şeyler yapmadığı bu dünyayı terk ederken hala arkasından gelenleri düşünen deliliğine hayranlığımı anlatamam.
Kalbini ve gözlerini kime bağışladıysa dünyanın en talihli insanlarından biridir onlar.
Böyle insanların gözüyle bakmak, onların kalbiyle sevmek çok özel bir şey olmalı…
Hepinize sağlıklı güzel hafta sonları diliyorum değerli Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.