Takip Et
  • 29 Mayıs 2020, Cuma

HÜZÜNLÜ BİR BAYRAM SONRASI

Yalnız biz değil, çocukları da yaşlandıran bir bayram geçirdik. Yalnızlıklarını yenilerken bir bayramı daha eskitti yaşlı insanlar. Her ne kadar yasakların farkında olsalar da bir kısmı telefon başında geçirdi bayramı bir kısmı pencereden bakmakla!

Ana baba sevgisi “yasak tanımaz” duygusuyla!

Bazıları süresiz yalnızdı da virüsün fenalıkları bile vız geldi belki. Münir Nurettin’i bilenler “beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın” şarkısını söyledi içinden.

“Hayat bizi nasılsa böyle kabul ediyor” diyenler de vardı, “bu hayatın çekilecek yanı kalmadı” diyenlerde.

Bu yaşa gelebilmek için ne çok şey kaybettiklerini onlardan iyi kimse bilemezdi. Sokağa çıkma izninde birkaç adımlık yürüyüşlerle bayrama renk kattılar biraz.

Ayağına ip bağlanmış güvercinler gibiydi bazıları, günlük kazançlarla geçinebilen evlatlarının çaresizliğine bakıp kahroldular belki. Elde yok avuçta yok. “Bu bayramın eski bayramlarla isim benzerliği olmalı” dediler.

Bazıları eski tüfek, çıktıkları hayat yokuşlarını sayarken tık nefestiler. Bazıları bir atın yelesine tutunarak geçinip giden gençlik yıllarını özledi. Temiz sayfalar, kırılan kalemler… Uzun öyküleri kısa kestiler…

Her yıl pide, hurma ve yemek tariflerinin arasında kaybolup giden o ramazan ayının ruhu sanki sessizce geri gelmiş gibiydi…

Oruç denildiğinde ilk akla gelen şey iftar oluyor. Akıllara yeme içme geliyor. Medya da bu durumu körüklüyor. Oysa oruç açlık ve susuzluk değildi… Bir yıl boyunca işlenen günahları yürekten silip atabilmek. Nefsi ıslah edebilmek, kötülükleri bırakabilmek, değişebilmekti yani…

İki bin yüzlü insanlardan, yalancı, hırsız, dolandırıcı ve hainlerden, yedi başlı ejderhalardan kaçmayı başarabilmek… Ve menfaati bitince muhabbeti bitenlerden uzaklaşmaktı… Kısacası, adam gibi adam olabilmenin bir fırsatı.

Yanlışlardan geriye dönebilmek ve başkalarına kardeş yada dost olabilmeyi başarabilmenin yeni bir sayfası…

Çünkü, yalan sözlerle, sahte imzalarla kardeş, sevgili, dost ya da aşık olunmuyor.

“Bu zamanda gerçek kardeşlikler azaldı. Nerede o, Allah için yapılan kardeşlikler?” Şeklinde bir soruya Cüneyd-i Bağdadi demiş ki: “Eğer senin sıkıntılarına katlanacak, ihtiyaçlarını giderecek birini arıyorsan, bu zamanda öyle bir kardeşi, arkadaşı bulamazsın ama kendisine rızası için katlanacağın bir kardeşlik istiyorsan böyleleri çoktur.

Bir büyüğüm anlatmıştı: “Kırlangıcın biri, bir adama aşık olmuş ve her gün pencerenin önüne gelir onu izlermiş.” Bir gün adama: Ben seni seviyorum uzun zamandır, seni izliyorum demiş. Adam: “Saçmalama sen bir kuşsun ben ise bir insan, durduk yere sen de nereden çıktın?” diye içeri almayıp pencerenin önünden kovalamış.

Kırlangıç bir gün yine gelmiş ve demiş ki: Artık sadece iyi dost olalım. Adam yine kabul etmeyip kırlangıcı kovalamış. Kırlangıç birkaç gün sonra yine gelmiş “Hava çok soğuk bari iyi bir arkadaş olalım, beni içeri al yoksa soğukta donacağım. Sıcak ülkelere göç etmek zorunda kalacağım” demiş… Adam yine hiç aldırış etmemiş.

Kırlangıç çok üzgün bir şekilde başını öne eğmiş ve gitmiş.

Aradan bir zaman geçince adam pişman olmuş. Yaz gelmiş, diğer kırlangıçlara sormaya başlamış, ama hiçbir haber alamamış…

Sonunda bir bilgeye giderek yaşadıklarını anlatmış. Bilge demiş ki: “Kırlangıçların ömrü altı aydır.” Hayatta bazı fırsatlar vardır, sadece bir kez gelip kapıyı çalar… O fırsatı değerlendirmezseniz uçup gider.

Yılda bir defa gelen ramazan ayında kendimizi muhasebeye çekebilmeliyiz.

Hayatta her şey veya insanlar, dostlar, arkadaşlar bir kez karşımıza çıkabilir. Allah için sevmeyi başarabilmeliyiz. Beklentilerimizi sıfırlayabilmeliyiz.

Değersizleştirmeden, aldatmadan, ihanet etmeden, hançerlemeden…

Yoksa kırlangıç gibi uçar gider. Ve hiç biri de geri gelmez… Şimdi oturup düşünmeliyiz.

Ve bugüne kadar kaç kırlangıç kovaladığımızı bulabilmeliyiz.

Hepinize iyi hafta sonları diliyorum sevgili Denge okurları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.