İlkokulda zaman bir türlü geçmezdi. O zaman 5 yıl süren ilkokul eğitiminin hiç bitmeyeceğine 1. Sınıftan 2. Sınıfa geçtiğimde karar vermiştim. Zira 1. Sınıf 8 ay süreyle okula gidince bu hayatın çekilmeyecek kadar uzun olduğunu düşünmüştüm.
7 yaşında üniversite dahil, eğitim hayatının 11-12 yıl olduğunun farkına varmak insana yaşamın çok uzun olduğunu, her güzel şeyin çok uzakta olduğunu düşündürüyor. Şimdi 72 yaşında zamanın ayağımın altından kayıp gittiğini görünce bu sefer “aman Allah’ım bir ömür bu kadar mı kısa!” diye düşünmeden edemiyorum.
Artık yılları da karıştırır oldum. Bir arkadaşıma ortak yaşadığımız bir olayı ben “üç yıl evveldi” derken pekala o “saçmalama dediğin olay geçen yıl olmuştu!” diyebiliyor. Birbirlerinden en az 10 metre uzakta dikilmiş elektrik direklerini hızlı bir trende dışarı baktığınızda bitişik bir çit gibi görürsünüz. Aynen benim içinde yıllar arttı artık iç içe giriyor. Yine geçiyor bir yaz. Bir kış özlemle bekledim. O geldi ve geçti. Zaten yazı özlediğim kaç kış yaşadım, bende artık karıştırıyorum. Bende sizler gibi her ilkbahar da yeniden doğar, Ağustosa dek adrenalin ile dolan vücudum ile baş edemem. Ancak, Ağustos sıcakları ile önce durulur, sarı sıcaklarda iyice tembelleşir, Eylülde ise depresyonun ilk belirtilerini gösteririm.
Boşuna değil; bir arkadaşımın birlikte çalıştığı psikiyatri gurubunun adı “Eylül!”
Ekimde iyice hüzünlenir, Kasım ayında dibe vururum. Ekim ve Kasım aylarında her türlü paranoyak tepkileri verir, vücudumda oluşan her gayri nizami tepkiyi kötüye yorarım. Açıkçası bu dönemde vesvese duyularım tavana vurur. Yaz ise özgürlüğün kendisidir. Elbiseler vücuttan atıldıkça insan kendini prangalarından kurtulmuş gibi hisseder. Yaz evinde üzerime bol bir eşofman ve pamuklu beyaz bir tişört geçirince tüm sıkıntıların üzerimden atıldığını hissederim. Günlerce traş olmam, eşimden ağır eleştiri almadıkça sakallarımı kesmem. Ayağıma çorap giymem, terlikle dolaşırım. Hafifler, göbeğime rağmen kendimi tüy gibi hafif hissederim.
Aynı şekilde ağır giysilerden kurtulan güzel hanımlar cömertçe vücutlarını teşhir etmeye başlayınca aklım ister istemez, yaşıtım tüm erkekler gibi, erotizme kayar. Hayal dünyam iyice zenginleşir. Hani derler yaa “Gençler bilse, ihtiyarlar yapabilse…” Romantizm ile bezenmiş fanteziler yazın itici motorudur.
Bütün geceyi bahçe veya balkonda geçirir evin içinde sadece uyumak için girerim. Özgürlüğün diğer adı denizdir. Pıtı pıtı ses çıkaran bir motor eşliğinde küçük bir kağıdın içinde yılancı burnu ortasına geldiğimde sanki bu alemden başka bir aleme geçerim. Balık tutmayı sevmem ama arkadaşların denizin ortasında balık tutarken kapıldıkları neşeyi paylaştığım anlamda bende bir çocuk olurum. Hele balıkla rakıyı götürürken değmeyin keyfime!..
Deniz kokusu insanı bir kadın gibi koynuna alır, koynunda bir bebek gibi sallayarak uyutur. Denizin ortasında maddenin hiçbir anlamı kalmaz. Sen hareket etmezsin ama hep hareket halinde olursun. Bugüne dek ben dünya malına kapılmış bir adet balıkçıya/denizciye rastlamadım. “Bir lokma bir hırka” sözünü ya balıkçılar çıkarmıştır, ya da birileri balıkçıların hayatına bakarak bu sözü bulmuşlar. Deniz, kara ufukta küçüldükçe maddiyatın anlamsızlaştığını anlatır.
Küçücük bir kayıkta insan ne kadar çaresiz olduğunu hisseder ve gariptir bundan buruk bir keyif alır. Zira, kayıkta bastığınız nokta dünyanın merkezidir. Siz ve Yaradan baş başasınızdır…
Yaz aşkların, yaz özgürlüğünün mevsimidir. Yaz insanı tabiatın kucağına atarak onun aslında nereye ait olduğunu kulağına fısıldar. Yazın bir ağacın gölgesinde uyunan uykunun kırda yenen lokmanın, yağmurdan kaçarken ıslanmanın çıkan rüzgara bağrını dönmenin tadı şehrin göbeğinde yaşanan sonbaharda ve dahi kışta, yazdan saklanmış tatlı bir lokma gibi gelir.
Yaz rüyaları sanki “kış kavunu” gibidir. Yazın yaşanır, kışın tadına varılır. Sonbahar beni tatlı rüyamdan uyandırır. Önce bir gerinir, çevreme bakarım. Sonra bana öyle gelir ki, yaz boyu yaşadıklarım sadece bir hayaldir. Kış bizzat gerçeğin kendisidir. Zira insanı üşütür! Yine geçti, geçiyor bir yaz. Tadı damağımda kaldı. Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.