Takip Et
  • 6 Ekim 2017, Cuma

Cahilliğe prim vermek…

Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr Bülent Arı, katıldığı televizyon programında, “Ülkeyi ayaktan tutacak olanlar cahil halktır. Okuma oranı arttıkça beni hafakanlar basıyor. Açıkçası korkuyorum. Her zaman cahil halkın ferasetine güveniyorum. Ülkeyi ayakta tutacak olanlar, okumamış, üniversiteye gitmemiş, hatta ilkokula bile gitmemiş cahil halktır.” dedi.

 

Daha sonra sosyal medyada sözlerinin çarpıtıldığını, aslında söylemek istediğinin şu olduğunu belirtti. Anadolu insanının arif olmayanın da arif olduğunu ve irfanın cehaletle özdeşleştirelemeyeceği olduğunu belirterek istifa ettiyse de bu güzel fikirleri sayesinde YÖK’e atanması yapıldı.

 

Aslında doğru konuşmuş, söylemek istediklerini söylemiş ama sonra pişman olmuş! Gerçekten de istedikleri koyun gibi güdebilecekleri ama “Bakın. Biz Müslümanız” diyerek uyutabilecekleri cahil bir toplum! Hiç değilse bulunduğu üniversiteye zarar vermemek için istifa etmesi doğru ve onurlu bir davranış. Darısı diğerlerinin başına…

 

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı da 45 çocuğa tecavüz edilen Ensar Vakfı’na yöneltilen eleştiriler için, “Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz. Biz Ensar Vakfı’nı da tanıyoruz, hizmetlerini de takdir ediyoruz. Öteki taraftan bunu yapan kişi için de sıfır toleransla hukuki açıdan takibimizi yapıyoruz.” dedi.

 

Daha sonra söz konusu olayın her yönüyle, “İnsanlık dışı ve kabul edilemez.” Olduğunun belirtildiği bir açıklama yapıldı. Başta çocuklarımızı ve tüm toplumu olumsuz yönde etkileyen böyle bir olay üzerinden, çarpıtma ve yönlendirmelerle siyaset yapan bazı çevrelerin bu açıklamaları istismar edilerek ülkemize yönelik sürdürülen bu karalama kampanyasına alet ettikleri belirtildi. Anlayacağınız yine bir yanlış anlama…

 

Ben bakan hanımın açıklamalarını gerçekten de yanlış ifade ettiği kanısındayım. Çünkü hiçbir kadın, şuurunu yitirmedikçe küçücük çocuklara yapılan bu vahşet için “Bir kere olmuş, ne olacak.” demez, diyemez.

 

Maalesef politikacılarımız bir takım tutar gibi fanatikçe bir partinin kuklası haline gelince…

 

İnsanları biz ve ötekiler diye ayırınca… Asıl düşmanlarımızın kimler olduğu unutulup, herkesi kendilerinin bulunduğu yerden almak isteyen düşmanlar gibi görünce…

 

Gerçeklerden uzaklaşıp bir hayal dünyasında yaşamaya başlıyorlar.

Tek amaçları; partileri ve onunla ilgili olan kurum ve kişileri korumak oluyor.

Olay ne kadar vahim olursa olsun, kafada partiyi ve yandaşları korumak var ya!

Öncelik “Acaba ne söylesem de onları aklasam” olunca dilleri de böyle sürçüyor işte. Yapılan hiçbir hata üstlenilmiyor, kabul edilmiyor.” Ben yanlış ifade ettim.” Denilmiyor aksine “Çarpıtıldı, yanlış anlaşıldım.” deniyor. Hep karşı taraf suçlu!

Yapılan eleştirilerin hiçbirine kulak verilmeyip, hepsi bir komplo olarak görülüyor. Eleştirenler de karşı güçler. Yani “ötekiler!”

Maalesef işi layığıyla yapanlar değil, yanlış anlamaya yol açan, konuşma becerisine sahip olmayanlar geliyorlar önemli görevlere…

Sadece “onlardan” olmaları yeterli. Bu yüzden de bakanından profesörüne, bu ülkede kimse anlatmak istediğini doğru dürüst anlatamıyor!

Söylemek istediklerini doğru ifade edemeyen, doğru kelimeleri seçmekte bile çuvallayan insanlar, bakan, profesör, milletvekili falan oluyor! Bu nedenle ülkemizde işler doğru gitmiyor, yandaş kadrolar yüzünden iki yakamız bir araya gelmiyor. Televizyondaki programlara ve günlük hayatımıza baktığımızda olayların temelinde yatan gerçek problemin ne olduğunu anlamak zor değil! Bir yanlış anlamadır gidiyor.

Sanki birbirimizle değişik dillerde konuşuyoruz. Kimse kendini tam olarak doğru ifade edemiyor. Tabi gazete ve kitap okuma alışkanlığı en az düzeyde olan bir millet için çok da şaşırtıcı bir sonuç değil. Eğitim sistemine bakıldığında bu sorunun gerçek nedenleri apaçık görülebilir.

Daha küçük yaşlardan itibaren yoruma açık olmayan, seçmeli sınav tekniği ile eğitime tabi tutuluyoruz.

Çocuklarımız düşünüp, yaratıcılıklarını geliştirebilecekleri, bol bol tartışıp karşılıklı fikirlere saygı göstermeyi öğrenecekleri bir sistemle eğitim görmüyorlar maalesef.

Onun yerine konuşmayıp fikirlerini beyan etmedikleri, sorulara sadece verilen seçenekler çerçevesinde bakıp aralarından kendilerine öğretilen doğrulanı seçtikleri bir eğitim sisteminde bocalıyorlar. Kimin işine yarıyor bu?

Profesör Doktor Bülent Arı’nın dediği gibi “Bu ülkeyi cahiller kurtaracaksa” çoktan dünya birincisi olmamız gerekirdi!

Sonuç ortada! Düşünemeyen, asıl söylemek istediğini söyleyemeyen, bu yüzden de yanlış anlaşılıp hırçınlaşan sağa sola saldıran bir millet!

Doğru eğitim şart!

 

Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.