Siyasetten anlamıyor ve hoşlanmıyorum. Bu nedenle köşe yazılarımda zorunlu olmadıkça siyasi yazılar yazmamaya çalışıyorum. Ama aklımızla alay ettiklerini gördükçe de bu mümkün olmuyor maalesef!
Geçenlerde olaysız yüksek katılımlı bir referandum geride bıraktık derken Yüksek Seçim Kurulu’nun oylamalar devam ederken yasaya aykırı bir biçimde mühürsüz oy pusulalarını geçerli sayması, yarı resmi haber ajansı olan Anadolu Ajansı’nın sandık seçim kurulları önünde ellerinde oy torbaları olan yüzlerce görevli sıralarını beklerken neticeleri ilan etmesi, zaten karpuz gibi ortadan ikiye bölünmüş halkımızı galeyana sevk etti.
Zaten oylama öncesi evet cephesi sadece cumhuriyet tarihinin değil, dünya seçimler ve referandumlar tarihinin ve hatta Hitler dönemi propaganda makinesi dahil en güçlü kampanyayı yaptılar. Devletin bütün olanakları, uçakları, helikopterleri, makam araçları, valileri, kaymakamları, Diyanet’in camileri, imamları, saraya vidalanmış muhtarlar, belediyelerin bütün varlıkları, TRT ve sahipleri korkutulmuş özel TV ve gazetelerin korku ve hilekar, tarafgirliklerini, iktidar döneminde zengin olmuş sermaye sahiplerinin gücünü üst üste koyup birleştirdiler.
Halkın algısını esir almak için yapılmadık kalmadı ve yeni sistem Meclis'ten, adaletten daha büyüktür algısını halka onaylatacaklardı. Kendini Meclis’in üstüne koyacak olan Başkan’ın meydanlarda ve TV’lerde Hz. Muhammed ile Mustafa Kemal’i kendisiyle eşit sayan kibir küpü konuşmalar yapmasını bile kitlelere alkışlattılar. Valilik binalarının ön cephesine boydan boya ‘Her evet Şeyh Sait ve arkadaşlarına bir Fatiha’dır’ yazılı afişler asmaktan bile sıkılmadılar, çekinmediler.
Hayırcılar terörist, FETÖ’cü, Kandilci, şeytan gibi gösterildi. TV’lere, ellerindeki tüm iletişim imkanlarıyla yüklendiler. Bir tarafta devlet diğer tarafta pısırık bir muhalefet vardı. Fakat Türk halkı üzerinde etkili olamadılar. Türk halkı şeytan taşlamadı. Yüzlerce oy torbaları sandık seçim kurulları önünde beklerken balkon konuşmalarına başladılar. ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’ dediler. Oysaki atı alan değil atı çalan en güçlü olduğu Üsküdar’da çakıldı kaldı.
Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ikametgahı ve AKP’nin kalesi sayılan Üsküdar’da Hayır çıkmıştı. Yalnız Üsküdar’da mı? İşte hayır çıkan büyükşehirlerden birkaçı:
İstanbul %51 hayır
İzmir %68 hayır
Ankara %51 hayır
Antalya %59 hayır
Adana %58 hayır
Mersin %59 hayır
Eskişehir %57 hayır
Denizli %55 hayır
Van %57 hayır
Muğla %69 hayır
Manisa %54 hayır
Diyarbakır %65 hayır
Ağrı %56 hayır
Çanakkale %60 hayır
Siirt %52 hayır
Balıkesir %53 hayır
Hatay %54 hayır
Şırnak %71 hayır
Tekirdağ %61 hayır
Uşak %53 hayrı
Ardahan %53 hayır
Artvin %52 hayır
Hakkari %67 hayır
Aydın %63 hayır
Türkiye halkı o kadar baskıya, korkutmaya acayip propagandaya rağmen Hayır oyu verdi. Neler yapmadılar ki? Alkole ve sigaraya hayır pankartlarını, içinde hayır var diye toplattılar!
Yukarıdaki tabloyu gördünüz, bu tabloya göre Türkiye genelinde Hayır çıkması gerekiyor değil mi? Ama Evet'ler az farkla da olsa çıktı.
Josef Stalin’in bir sözü var: ‘Oyları kimin verdiği değil, kimin saydığı önemlidir’ dediği gibi de oldu.
Yalnız bu referandum, sonun başlangıcıdır. AKP kurmayları bu sonuçları iyi tahlil ettirmeli gidişatlarını ona göre düzenlemelidir.
Şu an ülkedeki sonuç ‘Kazanırken kaybedenler’ ile ‘Kaybederken kazananlardan’ ibarettir.
Bu seçimde Hayır oylarına şemsiye örgüt CHP’nin sivil toplum örgütleri olmasa sandıklara tam hakim olamadığı, hele YSK darbesinden sonra neredeyse tamamen dağıldığı da ortada, 40 bin sandık açılmamışken iktidar balkon konuşmasına çıkıyor, ortada böyle bir şaibe varken muhalefet ortada yok. Genel merkezin önünde toplanan seçmen, "Kemal istifa" diye yeri göğü inletiyor. Bütün bu olaylardan sonra Kılıçdaroğlu çıkıyor ortaya ‘Sonuçlar şaibeli’ diyor.
CHP’de açıkça liderlik sorunu var, beyler genel merkeze çöreklenmişler. Bırak koltuğu, taburesi olan onu kaptırmamaya çalışıyor. Sayın Devlet Bahçeli’ye gelince memleketi Osmaniye’deki durumdan sonra, ya AKP’ye katılsın, ya da evinde otursun. Partiyi de muhaliflere bıraksın, çünkü zaten taban onları dinliyor.
Yazımı Mindji’nin söylemiyle noktalayalım.
‘Güzel bir ülke mi istiyorsunuz? Yürekten mi istiyorsunuz? İşte sorun burada, yürekten istemek yetmiyor, gördük değil mi? Akıldan da istemek gerekiyor.
Adil bir ülke istiyorsak, bunun çözümü dünyanın en büyük adliyesini yapmak değildir. Hukukunu bilen bireyler yetiştirmektir.
Sağlıklı bir toplum istiyorsak, bunun çözümü bin yataklı bölge hastaneleri yapmak değildir. İnsanların kaliteli ve ulaşılır (ekonomik) beslenmesidir.
Zengin bir toplum istiyorsak, bunun çözümü herkes kredi kartı ve kredi vermek değildir. İnsanlara iş bulmak ve çalışmayı teşvik etmektir.
Eğitimli toplum istiyorsak, bunu çözümü yaldızlı kolejleri çoğaltmak değildir. İnsanlara doğru düşünmeyi öğretmektir.
Ahlaklı bir toplum istiyorsak, bunun çözümü tozpembe gözlükler takmak değildir. Mutsuzluğu oluşturan sebepleri ortadan kaldırmaktır.
Nitelikli bir toplumun oluşu ‘inşaat’ ile değil, ‘inşa’ ile olur.
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları..
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.