Otoriter rejimlere has ve tüm dünyanın tepkisini umursamadan devam eden twiter ve Kanaltürk yasağı rezaleti ve diğer iletişim kanallarının da kapatılacağının belirtilme rezaleti tek başına ülkemizin gidişatı için endişelenmemize yeter. Dünyanın gözünde artık haklı olarak özgürlüklerin tehdit altında olduğu ülkeler ligindeyiz. Türkiye’nin cazibe merkezi olma özelliğini kaybetmesi çok mümkün. Hükümet yolsuzluklar konuşulmasın diye herşeyi perdelemeye çalışırken, dışarıdan bakanlar tabloyu net bir şekilde görüyor. Başbakan bu kez çok net konuşuyor. Seçimlerden başarılı çıktığı takdirde temel hak ve özgürlüklerimizi daraltacağını sosyal medyayı yasaklayacağını bütün ülkenin MİT tarafından denetim altına alınacağını yargının tamamen yürütmeye bağlanacağını söylüyor. Sadece bununla kalmıyor, kendisini desteklemeyen diğer yüzde 50’ye hakaret ediyor, korku salmaya çalışıyor. Bu insanlar hakkında düzmece deliller oluşturuluyor, seçimlerden sonra haklarından gelineceğini belirtiyor.
Başbakan gördüğü her mikrofona ve her kanala bu cümleleri söylerken, bazı insanlar hala “falana oy verilir mi, filana oy verilir mi?” diyorlar. Şimdi bunları söyleyenlere soruyorum. Her türlü iletişim yollarını tıkayacağını belirten, hak ve özgürlükleri kısıtlayacağını açıklayan bir partiyi ve liderini mi tercih edersiniz, yoksa geçmişten ders alarak sizin inancınıza saygı duyan, size inanç ve yaşam özgürlüğü vaat eden, sizinle konuşurken son derece sakin ve nezaketli bir dil kullanan partileri ve liderlerimi tercih edeceksiniz? Daha net söylemek gerekirse, böyle bir durumda siyasete çirkin söylemi getiren, agresif, kavgacı ve yasakçı AKP’ye mi oy verirsiniz, yoksa özgürlük ve kardeşlik vaat eden MHP, CHP, Saadet ya da BBP veya diğerlerini mi tercih edersiniz?
Ben birey olarak AKP dışındaki partileri tercih ederim. Zira AKP son haliyle akıl ve izanını kaybetmiş freni patlamış yokuş aşağı üstümüze son sürat gelen bir tıra, bir kamyona benziyor!..
Boğazına kadar suça batmış bir görüntü veren 4 bakanı istifa etmek zorunda kalmış bu parti bildiğimiz tüm değerlerin içini boşaltıyor, kıymetsizleştiriyor ve bunca yıl milletimizin inandığı şeyleri iğdiş ediyor. Televizyonlarda,miting meydanlarında milletimizin gözünün içine baka baka söylediği yalanlar, yatsıyı görmeden ortaya çıkıyor, ama o yalan söylemekten vazgeçmediği için sözün itibarı sıfırlanıyor. Toplumu ayakta tutan manevi dinamiklere karşı çirkin bir dille hakaretler yağdırmakta hiçbir beis görmüyorlar.
Sadece Başbakan değil, o cephedeki herkes en azından bu çirkinleşmeye sessiz kalarak, ona yardım ve yataklık ediyor. Eski CHP Genel Sekreteri Önder Sav, hacıya giden bir vatandaşımızla konuşurken yaptığı ufak bir gaf nedeniyle resmen aforoz edilirken ve istifaya davet edilirken, Kuran-ı Kerim ayetleriyle alay eden Egemen Bağış’a karşı dut yemiş bülbül gibi susmayı, duymadım, görmedim, bilmiyorum oyununu oynuyorlar.
Bir konu kendisine yaradığı zaman oportönist, kendisine yaramadığı zaman ilkeli olan muhafazakarların bugün ardında durduğu, referans aldığı neredeyse hiçbir şey kalmadı.
Buna karşılık diğer partilerin dini ve milli değerlerimize çok daha saygılı bir dil kullandığı ve daha özgürlükçü bir söylem gerçekleştirdiğini yadsıyamayız. CHP’nin başörtüsü konusundaki olumlu tavrının sorunun çözülmesinde çok önemli bir rol oynadığını hepimiz gördük. Özellikle CHP nin seçim sürecinde kullandığı dil ve uslüp dikkat çekici olarak algılanıyor.
Eski laik, taviz vermez ve katı tutumundan çok uzak, dini özgürlükler konusunda dikkatli bir tavır izleyen CHP her kesimden insana da kucağını açmış görünüyor. Her ne kadar İzmir ve Aydın’da büyük hatalar yapldıysa da, İstanbul ve Ankara’da gösterilen adayların isabetli oluşu, gösterdikleri adaylara yönelmek konusunda CHP’li olmayan vatandaşlarımızı dahi cesaretlendiriyor.
Özellikle İstanbul’da Mustafa Sarıgül, Ankara’da Mansur Yavaş’ın eskiden beri klasik CHP çizgisinden farklı, dindar seçmenlede sıcak münasebetler kurabilmeleri CHP’nin geldiği çizgiyi göstermesi bakımından çok önemli.
Aydın ve İzmir de temayül yoklamalarında ortaya çıkan adaylara itibar edilmemiş, ilçe adaylarının seçimi maalesef büyükşehir adaylarının seçimi maalesef büyükşehir adaylarının insiyatifine bırakılmıştır. Özlem Çerçioğlu ile Aziz Kocaoğlu ilçelere belediye başkan adayları önermemişler, kendi sözlerini uygulatabilecek kişilerin o ilçelere müdürleri olarak atanmalarını istemişlerdir. İnşallah sukut-u hayale uğramazlar. İstanbul ve Ankara ‘da böyle bir durum yaşanmamış gerek istanbul’da Mustafa Sarıgül ve gerekse Ankara’da Mansur Yavaş her kesimle diyalog kurabilmişler, rakipleriyle diyalog içinde yarışı götürmüşler. Kötü söyleme, kavgaya, dövüşe, polemiğe asla bulaşmamışlardır. Hatta İstanbul adayı Mustafa Sarıgül, “Ben de çok dindar bir aileden geliyorum, biz bütün inançlara özgürlük vaat ediyoruz” demiştir.
Bugün maalesef Başbakan ve AKP’nin dünyada referans aldığı hiçbir şey kalmamış durumda. Tek güç kaynağı olarak sandığı görüyorlar. Bütün referanslarını sandığa ayarlayan bir anlayışa hak ettiği dersi buradan vermek için bu son şansımız olabilir. Gişelerden AKP aracına yol vermek de, son çıkıştan geri çevirmek de sizin elinizde.
Onun için oyunuzu kullanırken bir değil, bin kere düşünün. Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları. Tanrı Türk’ü korusun.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.