Takip Et
  • 11 Aralık 2020, Cuma

"YA EŞİN, YA İŞİN ?"

Türkiye'de milli eğitimin sorunları bir türlü bitmek bilmiyor. Artık eğitim neresinden tutulursa tutulsun elde kalıyor. " Bu kadarına da pes artık..." denilebilecek, her gün yeni bir karar çıkıyor. Öğrenciler, öğretmenler, veliler bu akla ziyan kararlardan çok yoruldu. Öğretmenlerin kapalı okullara zorla çağırılması, doğru dürüst hiç derse girmediği halde 4.2 milyon öğrencinin LGS ve YKS' de müfredatın tamamından sorumlu olması, sınavlara hazırlanmaları için okullarda açılan kurslara aslında 20 yaş altı sokağa çıkma yasağı olduğu için gidemediğini zaten hiç konuşmayalım. İşini düzgün yapanları tenzih ederek, bakkal açar gibi açılan bazı kolejlerin Ortaöğretim Başarı Puanlarını bol keseden şişirdikleri öğrencilerini, milyonlarca adayın önüne geçirmesinin görmezden gelinmesini de tartışmayalım. Bilgisayarı, interneti olmayan yoksul çocukların bu hafta da uzaktan eğitim derslerine giremediğini zaten biliyorsunuz. Eğitimde sıradanlaşan kayırmacılık, ayrıcalıkları sınıflaşmalar üzerinde konuşulması da artık herkesi yordu.

Ya öğretmenler... Onların dertleri de çığ gibi büyüyor. Önce gazetelerde yayınlanan bir habere bakalım: MEB' de görevli 1 milyon öğretmenden 101 bini sözleşmeli kadrosunda çalışıyor. Bakanlık kadrolu öğretmenlere yılda 2 kez, sağlık-eş gibi mazeret tayini hakkı tanıyor. Ancak sözleşmeli öğretmenlere, 4 yıl dolmadan eş durumu tayin hakkı vermiyor. Sözleşmeli öğretmenlerden, evli, çocuklu veya bebek bekleyen beş bine yakın öğretmen şimdi bu eşitsizlik nedeniyle ailesinden ayrı yaşamak zorunda kaldı. Valilikler, vaka sayılarındaki artış nedeniyle il dışı seyahatleri de yasaklayınca, artık eş ve çocuklarını hiç göremiyorlar. Sözleşmeli öğretmenler, 3+1 yıl yani ancak 4 yıl görev yaptıktan sonra eş durumu tayininde başvurabiliyor. Bu süre salgın nedeniyle, sadece eşi de öğretmen olanlar için 3 yıla indirildi. Yani bir yıl kadroya geçme süresi beklenmiyor. Ancak, güvenlik soruşturmaları 4-6 ay arasında sürdüğü için bekleme süresi 3,5 yılın altına düşmüyor. Eşleri öğretmen olmayanlar, 4 yıl beklemeye zorlanıyor. MEB personel genel müdürlüğü sözleşmeli öğretmenlerin eş durumu tayin taleplerini 31 Aralık'ta almaya başlayacak. 2016'da göreve başlayan, kadrolu olarak bir yılını dolduranlar il içi ve iller arası yer değiştirme talebinde bulunabilecek. Mağdur öğretmenler, Ocak ayında mazaret tayininde, MEB'in salgını da göz önüne alarak, kadrolu-sözleşmeli ayrımını kaldırmasını istiyor." Yukarıdaki haberi okuyunca aklıma Ali Rıza Binboğa ve yıllar önceki şarkısı geldi.

Öğretmen kutsaldır ana gibi

Öğretmen kutsaldır baba gibi

Öpülesi elleri var

Şirin tatlı dilleri var

Öğretmen öğretir ABC

İlk öğretmenin kim senin

Kim öğretti alfabeyi

Bir hak için kırk yıl

Köle olunuyorsa

Yirmi dokuz kere kırk yıl

Kölesiyiz öğretmenin

Kendisi de öğretmen olan Ali Rıza Binboğa ne diyor? "Öğretmen öğretir." Öyleyse niye ayırıyoruz, öğretmenleri niye perişan ediyoruz?

Anayasamızda evlilik kurumu bölünemez diyor. Aile yapısı esastır demesine karşın bu bölücülükler niye?

Bakın öğretmen A.S.,"3 yıldır Anadolu'dayım. Eşimle Türkiye’nin iki ucunda yaşıyoruz. Çocuğum 2 yaşında ve her akşam babası eve gelecek sanıp, bekliyor. Sonra çocuk ağlıyor, ben ağlıyorum. Ağlaya ağlaya okula gidip ders anlatıyorum. Çok yıprandım. Öğrencilerim öğretmensiz kalmasın istiyorum. Ancak bu psikoloji ile onlara da faydam yok."

Öğretmen Y.B., "Şanlıurfa'dan Adana’ya 4 yıldır gidip geliyorum. Salgında sokağa çıkma yasağı ve şehirlerarası seyahat kısıtlamaları gelince, artık hiç görüşemiyoruz. Uzaktan eğitim gibi, uzaktan aile de olunmuyor. Yüzlerce kilometre mesafe evliliğimizi sarsıyor. Öğretmen arkadaşlarımdan boşanalar ve intihar edenler var. Korkuyoruz, MEB bize ya eşin, ya işin diye diretmekte..."

Türkiye'nin de imzaladığı 1966 tarihli, öğretmen statüsü ve Tavsiye Kararları nitelikli eğitim için öğretmenin iş güvencesini en temel hak olarak tanımlıyor.

Sözleşmeli öğretmenlik, iş güvencesi sağlamadığı gibi, öğretmenler arasında eşitsizliğe yol açtı. Eş durumu tayinlerindeki kadrolu-sözleşmeli ayrımı bu eşitsizliği derinleştirdi. Yıllarca, eş ve çocuklarından yüzlerce kilometre uzakta çalışmaya zorlanan, bu nedenle aile birlikteliği bozulan, mutsuz olan öğretmenlerden, mutlu bir gelecek inşa etmesi beklenemez. Kadrolu, sözleşmeli, ücretli öğretmenler aynı işi yapıyor, aynı çocukların hayatına dokunuyor ama eşit hakları yok. Öğretmenlerin tümü kadrolu ve eşit haklara sahip olmalı...

Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.