Hafızam beni yanıltmıyorsa şayet, yıl 1998, Mehmet Aydın Cihan Haber Ajansında çalışıyor, ben de o günlerin popüler dershanesi Konaklı’da müdürlük yapıyorum. Mehmet’le zaman zaman görüşüyoruz, diğer gazeteci arkadaşlarla olduğu gibi...
Mehmet Aydın’ın bir yerel gazete çıkarma arzusu var, fakat görüştüğü herkes resmi ilan alma zorunluluğundan bahsediyor. O zamanlar resmi ilan alabilmek için 12 ay beklemek gerekiyor (şimdi 18 ay sanırım), Mehmet Aydın bir gayretle bu işe soyundu, kimse resmi ilansız yerel bir gazetenin bir yıl dayanabileceğini ummuyordu, ama çalışkan ve atak kardeşim bu başarıyı gerçekleştirdi ve bugünlere gelindi.
Bugün Denge ve Hedef Aydın’da matbaası, bürosu olan, internette okunan Aydın’ın gözde yerel gazetelerinden bir tanesi ve belki de en etkilisi. İşte biz de o günlerde bu genç ve çalışkan arkadaşımıza katkı sağlamak amacıyla köşe yazmaya başladık. Eşim, ben ve diğer değerli arkadaşlar düşünceleriyle Denge’ye katkıda bulundular. O günlerden bu günlere bir tek Süleyman Algün süreklilik arz etti sanıyorum. Zaman ve koşullar bizleri bir rüzgarla çeşitli yerlere savurdu, bazıları emekliliği tercih etti benim gibi.
Erdal Karakavukoğlu’nun 7 Eylül Gazetesinin 1. yaşdönümü kutlamasında Emin Aydın “Yeni bir nostalji yaşayalım, haftada bir gün yazar mısınız?” deyince, neden olmasın dedim. Sizlerle Allah nasip ederse, sağ olursak, haftada bir gün birlikte olacağız.
Önümüzde Türkiye’yi önemli ölçüde etkileyecek üç büyük seçim var: Yerel, Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimleri... Türkiye iyi ve kötü sürprizlere gebe. Biz de elimizden geldiği kadar bu olayları yorumlamaya çalışacağız.
Bu arada şu hususu da belirtmeden geçemeyeceğim, her seçim öncesi yerden mantar bitercesine gazete (!) ve gazeteci (!) sarar ortalığı. Bunların amacı seçim ekonomisinden ve seçim rantından yararlanmaktır. İlan ve reklam gelirinden pay kapmaktır. Adaylara tutturabildikleri ücretle danışmanlık yapmaktır. Biz gazeteciler bunları tanır ve biliriz de, aday adayları ise acı tecrübeler sonrası bunları tanırlar.
Ben kendimden bahsetmekten hoşlanan biri değilim, ama en azından benim yazımı okuyacak bir kişinin yazanını da bilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ben gazetecilikte hem alaylı, hem okulluyum. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Basın Yayım Teknolojileri Bölümünü bitirdim. Şimdiki iletişim fakültesine tekabül (eşit) ediyor. Milliyet’in İstanbul Genel Merkezinde, Abdi İpekçi’nin Genel Yayın Müdürü olduğu yıllarda (1969-70) Namık Sevik ustanın spor servisinde çalıştım. Daha sonra Milliyet Gazetesi ve çeşitli dergilerin Aydın temsilciliğini yaptım. Yerel basında Ses ve Hüraydın gazetelerinin hazırlanışında bulundum, köşe yazıları yazdım. Yıllarca Aydın Gazeteciler Cemiyetinin Denetleme Kurulu Başkanlığını yaptım. Ayrıca Aydınınızın gururu Aydınspor’da, iki dönem etkin yönetici olarak görev yaptım.
Sizinle Yüce Tanrım izin verirse, haftada bir gün Denge’de buluşacağız. “Ben Türk’üm, özüm, soyum, ırkım uludur. Yolum insanlığın ve Türklüğün yoludur” diyenlerdenim. Ulusumuzun muasır medeniyetler seviyesine gelmesini, hatta onları geçmesini isteyenlerdenim. Kimse kimsenin yaşamına, giyimine, yemesine, içmesine ve düşüncesine karışmayan bir sevgi toplumu olmasını isteyenlerdenim. Dışarıda Türklere karşı mevcut olan sevgisizliğin farkında olarak, içerde birbirimizi yemememiz gerektiğini düşünenlerdenim. Düşünce ve fikirlerimizi birbirimize dayatmadan ifade etmemiz gerektiğini düşünenlerdenim. Edirne’den Ardahan’a, Aydın’dan İzmir’den Antep’e, Urfa’ya kadar olan bu vatan bizim, son durağımız Balkanlar, Kafkaslardan gelenlerle birlikte başka gidecek yerimiz yok. Son durağımız burası.
O nedenle bu son durağımızı, bizi yok etmeden alamazlar diyorum.
Sevgili Denge okuru, bu başlangıç yazımda şimdilik bu kadar... Sonraki haftalarda Türkiye’nin ve Aydın’ın gündeminde buluşmak dileğiyle, hepinize en içten sevgi ve mutluluk temennilerimi sunuyorum.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.