Ben futbol sezonunun kapanışını rezil lig bitti diye nitelendiriyorum. Siz rezillik bitti de diyebilirsiniz.
Türkiye Futbol Federasyonu bir yandan, Merkez Hakem Komitesi ve hakemler bir yandan Galatasaray’ı ittire kaktıra şampiyon yaptılar.
Babasının “Şirketlere sakın sokmayın. Kaç para istiyorsa verin, gitsin” dediği bir adamı önce Beşiktaş’ın başına getirdiler, Beşiktaş’ı halletti. Daha sonra Futbol Federasyonu’nun başına getirdiler şimdi Türk futbolunu katletmekle meşgul.
Seyirciyi futboldan soğuttular, statları boşalttılar. Hakemler takımlara göre futbol kaidelerini yorumladılar. Youtube’da Galatasaray lehine yapılan hataları izleyin ne demek istediğimi anlarsınız.
Hakemleri eleştirmek bizlerin hakkı. Çünkü sezon başından beri onlara tepkimiz aynı. Akıl almaz kararlar verdiler. Takım ayırdılar, adam kayırdılar. Bazıları düdüklerinin ve kartlarının karşılığında ruhlarını Melo’ya, Emre’ye Emenike’ye teslim ettiler.
Bazı hakemler, bu futbolcuları emzirdikleri düdüklerini, bir kanalizasyon çukuruna atsınlar. Düdüklerini atamıyorlarsa kendilerini atsınlar. Kokuları asla değişmeyecektir. Galatasaraylı taraftarların rakip takım taraftarlarına hitaben söyledikleri marşı dinlediniz mi? “14 Şubat’ta sevgiline, 23 Nisan’da çocuğuna, Anneler Günü’nde anana, 19 Mayıs’ta gencine” diye süren ağır küfürler… Bu futbol mu oluyor şimdi? Neymiş Süleyman Seba futbol sezonu müsabakaları imiş bu ligin adı… Kesilen yüzlerce cezanın karar metinlerinde onca çirkinliğin arasında o zarif ve beyefendi insanın adının tekrarlanması beni feci şekilde üzüyor. Süleyman Seba’ya bunu yapmamalıydık. Futbol Federasyonu büyük bir ayıba imza atmıştır.
Beşiktaş’a gelince üçüncü yılda ligi üçüncülükle kapatmasına karşın sezonun bence en başarılı takımıdır. 1923’te kurulan Türkiye Futbol Federasyonu’nun o günden bugüne yaptığı futbol düzenlemelerinin içinde hiçbir büyük takım tüm maçlarını deplasmanda oynamadı. Lig, Türkiye Kupası ve Avrupa Ligi karşılamalarının tamamı Beşiktaş’a ait olmayan futbol alanlarında oynandı. Beşiktaş’ın yandaşlarıyla olan güçlü bağı düşünüldüğünde bu büyük destekten yoksun olunması Siyah-Beyazlıların en büyük destekten yoksun olması onların en büyük açmazıydı. Buna karşın ligin bitimine beş hafta kala Beşiktaş liderdi. Biliç’in eleştirilmesi gereken konuların başında Demba Ba’ya aşırı bel bağlaması olmasıdır. Demba Ba’nın yüzünden Cenk Tosun ve Mustafa Pektemek köreldi nerdeyse. Gerçi Pektemek sakatlıklardan bir türlü kurtulamadı ama Biliç, Demba Ba’nın yanına ya da yerine ikinci bir seçenek üretemedi. Öte yandan savunmada yaşanan sakatlıklar yüzünden Sivok’u oynatmak zorunda kaldı.
Sivok – Erşan Gülüm ikilisi asla birlikte oynamaz. İkisi de top yere indiğinde sorun yaşıyorlar. Oysa Pedro Franko, geçen yılın ortalarından beri tandemdeki en iyi oyunculardan biriydi. Türkiye’de Pedro gibi topu oyuna iyi sokan bir stoper daha yoktur.
Teknik direktörler ne denli büyük ya da ünlü olursa olsunlar onların yaşamı futbolcuların ayaklarına bağlıdır. Bu bağlamda en iyi takımı seçmek, kadro içerisinde en verimli olabilecek oyuncuları sahaya sürebilmek onların maça en önemli katkısıdır. Bir karşılaşmanın ya da bir sezonun genelinde teknik adamların katkısı sınırlı olabilir. Biliç, bu bakış açısı ve takımı futbol alanında yönetecek bir lider bulunmaması konularında eleştirilebilir.
Bütün karşılaşmalar deplasmanda oynandığına göre Biliç, stat seçiminde ne denli etkili oldu?
Örneğin Ankara’da oynanan ve Beşiktaş’ın üç puan bıraktığı Konyaspor karşılaşması ne kadar kafa yordu?
Konya ile Ankara’nın iklim ve coğrafya koşulları hemen hemen aynı. Beşiktaş, deniz düzeyinde 800-900 metre yüksekliğe çıkıyor. Konyaspor ise kendi alanında oynar konuma geliyor. Bu gibi ince ayrıntı gözüken konular aslında bilimsel düşünen bir ekibin işidir. Eğer böyle bir ekibiniz yoksa teknik direktör gerekli uyarıları yapmalıdır. Biliç’in bu konuda bir düşüncesi, araştırması ve uyarısı olduğunu sanmıyorum.
Çok doğaldır ki, stadınızı oynayacağınız futbol alanını seçmek sizin elinizde değil. Ama en azından yukarıda verdiğim örnekte olduğu gibi iklimsel ve coğrafyaya bağlı elverişliliği kendi lehimize çevirmek için İstanbul’da oynamanız gereklidir.
Uzaktır, gidilmesi dönülmesi zordur ama Olimpiyat Stadı bu durumda Ankara’dan çok daha iyidir diye düşünüyorum.
İşler iyi gitmemeye başladığında ikinci olmak, üçüncü olmaktan çok daha iyidir. Beşiktaş Ankara’da Konyaspor ile oynadığı maç sonunda yalnız şampiyonluğu değil, Şampiyonlar Ligi’ni de Ankara’da bıraktı.
Futbolda büyük işler yaparak zaman zaman başarılı olunabilir ancak hep büyük işler peşinde koşarak kimse başarılı olmuyor. Aslında futbolda büyük işler de yoktur. Herkes görevini yaparsa, bu görevler arsına sıkışmış küçük ayrıntılara dikkat edilirse başarı büyük olasılıkla gelir. Futbol, küçük küçük hamleler, basit temel teknik ve taktik hareketler ve davranışlar üzerine kurulmuş basit bir oyundur.
Basit demek ayrıntılı demektir. Şeytanın ayrıntıda gizli olduğunu unutmadan, Beşiktaş’ın ayrıntı kurbanı olduğunu söyleyebiliriz. Bu sezon boyunca tek bir kulübün, tek bir yöneticinin beceremeyeceği rezaletlere imza atıldı. Bu boyutta bir rezilliği ancak elbirliği ile başarabilirdik; başardık da çok şükür, hepimize alkış!...
Ama bari o zarif, bey efendi kibar insanın değerli Süleyman Seba’nın adını bu lige karıştırmasaydık, bari bunu yapabilseydik… Çok ayıp ettik…
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.