Takip Et
  • 22 Eylül 2017, Cuma

Mezarlık Magandaları!

Bu konu üzerine yazı yamaya isteksizdim. Sait Faik’in “son kuşlar” öyküsünde şöyle bir son vardır: “Söz vermiştim kendi kendime; Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka ne idi. Burada namuslu insanlar arasında sakin ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum kırtasiyeciye, kalem kağıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yontuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.” Bu satırlar 61 yıl önce yazar tarafından kaleme alınmış aynı duyguları bende yıllar sonra yaşadım.

 

Gazetecilik dediğin, araba direksiyonunda oturmak gibidir aslında…

 

Yüzün öne dönükken, arada bir dikiz aynasına bakarak yol almaktır. İleriye giderken, geride olan biteni unutmamaktır.

Geçtiğimiz hafta çok üzücü bir olay yaşandı. Örf, adet ve geleneklerimize ters milli değerlerimizle uyuşmayan bu olay 80 yaşındaki bir kadının naaşının toprağa verilmesine bir grup maganda tarafından karşı çıkılışıydı.

 

Kimlerdi, necilerdi, kimin adına hareket ediyorlardı. Bilmiyorum ama onlara seslenmek istiyorum. Bir Zaza ananın naaşının defnini engelleyerek suç işlediniz. Mezarlığa saldırırken, “Buradan çıkamazsınız buraya terörist cenazesi gömdürmeyiz. Burası Ermeni mezarlığı değil” diye bağırarak suçunuzu ikiye katladınız.

 

“Buraya terörist cenazesi gömdürmeyiz. Burası Ermeni mezarlığı değil” derken ne demek istediniz?

 

Merhumeye “terörist” iftirası atmak ahlaksızlık değil midir? Bizim töremizde, geleneklerimizde ölünün arkasından kötü konuşulmayacağını size kimse öğretmedi mi? Teröristler Ermeni mezarlıklarına mı gömülüyor? Ermeni yurttaşlarımızla ne alıp veremediğiniz var?

 

Hayatınızda hiç mi sinemaya gitmediniz, hiç mi Türk filmi izlemediniz?

 

Adile Naşit, Ahmet Danyal Topatan, Kenan Pars, Nubar Terziyan, Toto Karaca, Vahi Öz, Sami Hazinses, Turgut Özatay , insanlarımızın gönüllerinde yer etmiş Ermeni asıllı sanatçılarımızdır.

 

Ermeni sanatçılarımız Garo Mafyan’ın, Onno Tunç’un Bimen Şen’in besteleri, Asu Maralman’ın, Mine Koşan’ın şarkılarıyla, Udi Yervant’ın uduyla hiç mi duygulanmadınız? Ne biçim yaratıklarsınız?

 

Gelin İstanbul’a; Kentin dört bir yanını mimarlık tarihimizin yüz akı Ermeni Balyan ailesinin yapıtları süsler. Çırağan Sarayı, Dolmabahçe Sarayı, Kuleli Askeri Lisesi, Selimiye Kışlası, Gümüşsuyu Askeri Hastanesi, Malta Köşkü, Bezm-i Alem Valide Sultan Camii, Ortaköy Camii, Hamidiye Camii, Pertevniyal Valide Sultan Camii…

 

Bunları hiç mi görmediniz, hiç mi hayran olmadınız?

 

Ya ülkemizin yük akları bilim insanı Prof. Pars Tuğlacı, Fotoğraf Sanatçısı Ara Güler, edebiyatçılarımız Kirikor Zohrap, Mığırdıç Mograsyan, Bedros Daglıyan, ya uluslararası karşılaşmalarda yumruklarıyla bayrağımızı göndere çektiren, İstiklal marşımızı dünyaya dinleten ulusal boksörümüz Garbis Zaharyan…

 

“Buraya terörist gömdürmeyiz. Burası Ermeni Mezarlığı değil” ha… Yuh olsun size!

 

Sinema sanatçısı Hüseyin Baradan, eşi Hayriye Baradan ile Yunan Adalarına gemiyle çıktığı gezide, büyük bir acı yaşadı… Gemi Girit’e yaklaşırken eşini kaybetti. Yapayalnızdı. İşte o an kendi deyimiyle karşısında bir “melek” buldu.

“Melek” Girit’te bir seyahat acentasının sahibi Manolis Gavrilakis’ti. Gavrilakis ilk kez gördüğü bu Türk’ün acısına ortak oldu, sıkıntılarını paylaştı. “Annem” dediği Hayriye Baradan’ın cenazesinin İzmir’e çok kısa bir süre içinde gelmesini sağladı.

 

Hüseyin Baradan diyor ki: “Acıyla dostluğu bir arada yaşamak nasıl bir şey bilir misiniz? İşte ben bu duyguyu ilk kez gördüğüm Gavrilakis’le o kadar yoğun yaşadım ki…” Demek ki bu dünyada önemli olan din, milliyet şu, bu değil, insanlıkmış…

 

Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları…

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.