Tarih: 10-11 Mart 1972
Yer: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Konu: Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamları görüşülüyor.
Başbakan Süleyman Demirel, Adalet Partisi milletvekillerinin önünde iki eli havada idamlara evet işaretini grubuna veriyor. Arada bir başını arkaya çevirerek tüm milletvekillerinin ellerini kaldırıp kaldırmadığına bakıyor. Oylama bitiyor. İdamlar Adalet Partisi milletvekillerinin oylarıyla kabul ediliyor.
Süleyman Demirel, harp kazanan komutanların edasıyla salonu terk ediyor. Yaşları 20-25 olan suçsuz gençlerin asılması için büyük gayret sarf etmiş ve amacına ulaşmıştı. Mutluydu, sevinç içindeydi.
O anı hiç unutamıyorum, yaşadıkça da unutacağımı sanmıyorum.
On gün kadar önce vefat eden 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel için sağcısı, solcusu, ortacısı, şucusu, bucusu methiye düzme yarışına giriştiler. Süleyman Demirel’i parlatma yazıları aldı başını gitti.
Yazdıklarını ve o günleri ancak 40 yaşının üstündekiler hatırlayabilir ve anlar. Dinimiz ölülerin arkasından kötü konuşmaya olumlu bakmıyor, cevaz vermiyor.
Ama ya içimizdeki yangınlar onlar nasıl sönecek… Solcu gençler teker teker öldürülürken Ankara’da 7 genç telle boğulurken, bana ‘sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz’ diyen kimdi? Milliyetçi cephe hükümetleri kurarak, halkı cephelere bölen kimdi?
Yeğenleri Yahya Demirel hayali sunta kaçakçılığı yaparken, diğer yeğeni Murat Demirel Egebank’ın içini boşaltırken bu olayları yazan köşe yazarlarına “25 yaşındaki çocuklarla uğraşıyorlar’’ diyen ama fakat 20 -25 yaşındaki çocukları idam sehpasında görebilmek için üstün gayret gösteren kimdi?
Kirli babalar elbette var bunun için uzağa gitmeye gerek yok, tepemizdekilere bakmak yeterli!
Fakat kavram olarak “babalık hiç bu denli kirletilmemişti!’’
İki elini kaldırarak, adeta Deniz’in, Yusuf’un, Hüseyin’in iki kez asılmasını isteyen tek başına ya da MC hükümetlerinin başındayken resmi-sivil faşistler tarafından devrimcilerin tek tek ya da topluca öldürülmelerini teşvik eden, sağlayan, kardeşi yeğenleri eliyle devleti soyan, dini siyasete alet ederek bu ülkenin sağcılaşmasında başrolü oynayan Süleyman Demirel, şapkası olmasa da hayatını gaptırdı sonunda! Devlet töreniyle de yollandı. Tıpkı Kenan Evren gibi! Devlet; böyle bir şey! Suçlular ve suç yine cezasız kaldı!
Anneler daha kolay da “Babalar Günü’’ bu koşullarda nasıl kutlanır bilemedim.
BABAM VE BEN
Ah benim saçı erken ağaran babam
Kardeşlerinin en yoksulu
Baba tarafının tek solcusu babam
Sen işçiden emeklisin ben şiirden
Yoksuluz ikimizde bir meyhaneye gitsek
Bir masanın başından sonuna kadar
Ah benim saçı erken ağaran babam
Elden ayaktan düşersen bir gün
Yanında olabilir miyim bilmem
Yaşadığım her an aleyhime bir delil
Doktorların ve devletin nazarında
Anlatırsam onları ki bu çoktan
Asfalt yolun toprağa karıştığı andır
Henüz bana bakma ihtimali olan
Bir çocuk da yapmadığıma göre
Olsa olsa benim o uzunluktaki yaşım
Kırık bir rakı bardağından akan kandır.
Sana çiçekler getirdim baba,
Sana torunlarından sevgiler
İğde kokuları getirdim sana
İyot kokusunu Ege’nin
Toprağın kokusunu örtmek için
Bebek kokusu getirdim sana
Bak üçüncü gecesi geliyor Haziran’ın
Ezgisi yanık kelimeler getirdim sana
Yılların söndüremediği
Yangın olan Yüreğimden
Özlemlerimi getirdim sana
Toprağın karanlığını kaybetmek için
Sevginin ışığını getirdim sana
Babam yarım kalmış bir bütünün
Hazan yapraklarını getirdim sana
Bugün her gün gibi senin günün
Bugün her gün gibi seni özlemin
Babalar günün kutlu olsun
1997-Nevzat Çelik “Sevgili Yoldaş Kurbağalar’’ kitabından
Bir babadan başladık diğer babalarla bitirdik takdir sizin sevgili Denge okurları…
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.