Yıl 1968 idi, yirmi yaşlarında bir üniversite öğrencisiydim. İlk gençlik yıllarım 12 Mart muhtıra dönemine denk düşmüştü. Arkadaşlarla kitaplarımızı sobalarda yakarken büyüdük ve olgunlaştık. Devleti, otoriteyi, keyfiliği, haksızlığı, hukuksuzluğu o anlarda tanıdım ve öğrendim.
Devleti daha büyük acılarla tanıyan arkadaşlarım ağabeylerim de oldu. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve diğerleri gibi...
Benim payıma susmak düşüncelerimi, politik kimliğimi kitaplarımı saklamak düştü.
Yıl 1968 elime 1949 yılında yazılan ve fakat 2004 yılını anlatan bir kitap geçti. Hayali bir ülkede hayali bir rejimi anlatıyordu roman. Okudukça benim ülkeme ne kadar benzediğini dehşetle gördüm.
Patagonya sürekli savaş halindedir. Herkesle,,, Savaş ve düşman hertürlü başarısızlığı acıklayacak, haklılaştıracak bir geceliliktir. Patagonya için dışarda düşman, içeride hainler doludur. Sadakatlerinden asla emin olunamaz. Bütün vatandaşlar şüphelidir, izlenmeleri denetlenmeleri gerekir.
Devlet kurar mekanizmasını ve 24 saat izler insanlarını... Hayatlarını izlemekle kalmaz insanların, düşüncelerini de kontrol eder, manipüle eder. Düşünce polisi görev başındadır. Savaş hep devam eder arka planda. Korkuları depreştirmenin, başarısızlıkları mazur göstermenin, muhtemel muhalifleri sindirmenin gerekçesi olarak vazgeçilmezdir savaş. Hakikat Bakanlığı rejimin ana kurumlarındandır. Vazifesi halktan hakikatleri gizlemek. Kitleleri kontrol ve manipüle etmek üzere ikili düşünce icat edilmiştir. Savaş barıştır örneğin beyaz siyahtır açıkça zıt olan, çelişkili olan olguları hakikat kabul eden insanların rejime itaati ve hatta imanı da kazanılmış demektir.
Bu ülkede “yenidil” konuşulur. Sevgi Bakanlığında beyin yıkama ve işkenceler yapılır. Varlık bakanlığının işi kıtlık ve yokluğu yönetmektir. Barış bakanlığı savaşa bakar. Hakikat bakanlığı propaganda ve tarihin yeniden yazımından sorumludur.
Kahramanımız Recep Hakikat Bakanlığında çalışır, vazifesi tarihi yeniden yazmaktır. Geçmişin olaylarını partinin güncel ihtiyaçlarına göre yeniden yorumlar ve yazar.
Dost olan düşmana dönüşür, düşman olan ise müttefik olur. Recep’in işinin önemli bir bölümü gözden düşen, düşman ilan edilen, ortadan kaldırılan kişilerin kayıtlarını geçmişten silmektir. Rejimin gözünden düşen, tarihten ve hafızalardan hiçbir kıymeti kalmaz. Patagonya’da elbette her şey halk için, halkın iyiliği için yapılmaktadır. Halkın iyiliğinin ne olduğunu da bilen de elbette sadece ‘Büyük Birader’dir. Rejim zaten Büyük birader demektir. Yarı kutsal bir kült şahsiyettir Büyük birader.
Devlet bir kontrol, müdahale ve manipülasyon aygıtına dönüşmüştür.
Televizyonlarda sürekli Büyük birader konuşur. Şehirde her yerde onun posterleri vardır. Gazete manşetlerinde onun sözleri yankılanır.
Büyük biraderin devletinde sokaklar ve evler hatta evlerin içleri sürekli mobeselerle izlenir.
Elbette halkın iyiliği için. Halkın ahlaklı ve sadık olduğu başka nasıl anlaşılabilir ki?
Yazar bize totaliter yönetimin korku, propaganda ve manipülasyonlarla halkı nasıl yönetiğini hayatı nasıl yekillendirdiğini, totaliter bir devletin nelere kadir olduğunu anlatıyor. Yazarın 1949 yılında yazılan bu romanı bir hayal unsuru. Biliyoruz ki hayaller bazen gerçekte oluyor veya olabiliyor. 20 ve 21’inci yüzyılda tanık olduğumuz totaliter rejimler yazarın hayali romanında anlattığı hayalden çokta farklı değil.
Mesela devletin kamu otoritesinin sınırlandırılması ve denetlenmesidir. Bunu yapmanın kurumsal yolu demokratik ve özgürlükçü bir anayasa.
Mülkiyet hakkını, ifade özgürlüğünü, hukuk devletini ancak böyle bir anayasa güvence altına alabilir. Bunu yıllardır yapabildik mi? Hayır.
Kamu otoritesinden bağımsız, güçlü bir sivil toplum, devleti sınırlar ve denetler. Var mı?
Çok kuşkulu, peki özgür medya ve basın? Sadece kendi hakkına değil, herkesin temel hak ve özgürlüklerine hassas bir siyasal kültür?
Sınırlandırılamayan ve denetlenemeyen her devlet, olanakları ölçüsünde yazarın romanın da anlattığı iktidar modelini kurma gayreti içinde olacaktır. Eğer biz Türk halkı olarak yazarın anlattığı hayali Patagonya Cumhuriyeti gibi bir rejimde yaşamak istemiyorsak ona göre hareket etmek ve özgür haklarımız için gerekli girişimler de bulunmak durumundayız.
Bu günlerde Patagonya Cumhuriyeti isimli hayali romanı yeniden gözden geçirmekte büyük yarar olacağını düşünüyorum.
Hepinize mutlu hafta sonları değerli Denge okurları... (Tuncer Altıntaş/Denge Gazetesi Köşe Yazarı))
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.