Geçen hafta Cuma günü öğleden sonra Davutlar’da 09 Kafede oturmaktaydım. Ortalığı polis arabalarının ve cankurtaran ambulanslarının siren sesleri sardı. "Ne var, ne oluyor?" demeye kalmadan içeri giren kafe sahibinin oğlu, “Sevgi plajı yakınlarında içinde Suriyeli göçmenlerin bulunduğu lastik bot batmış birçok ölü varmış” dedi. Hemen Kuşadası muhabirimiz Mehmet Çalık’ı aradım, durumu bildirdim. Mehmet, “Hocam biraz önce oradaydım, haber acil olduğu için size uğrayamadım” dedi. Ben de, "Çok iyi yapmışsın Mehmet, gazetecilikte en önemli slogan 'haber beklemez'dir" dedim ve olay yerine gittim. Beşi çocuk, beşi kadın ve bir erkek cesedi, denizin kıyısında uzanmış yatıyordu. Durum içler acısıydı. Çocuklara uzun uzun baktım… Bu yavruların günahı neydi? Ya o kadınlar, kim bilir ta buralara hangi umutlarla gelmişlerdi? Oysa 2 yıl önce, 3 yaşındaki Suriyeli Aylan Kurdi’nin cansız minik bedeni Bodrum’da karaya vurduğunda sözüm ona dünya ayağa kalkmıştı.
Aylan bebekten sonra onlarca bebek, çocuk can verdi aynı sularda…
En son bu yılın ocak ayında 16 aylık Muhammed bebek, tıpkı Aylan Kurdi gibi aynı yerde boğularak can verdi.
Kaç yabancı gazetede, haber kanalında gördünüz bu olayın görüntüsü ve yazısını?..
Göremezsiniz! Çünkü Aylan bebeğin hafızalara kazınan fotoğrafına “tepki” gösteren o “duyarlı” Batı dünyasının umurunda bile değildi artık Ege’de, Akdeniz’de insanların boğularak can vermesi.
Bu insanlık adına yüz kızartıcı durumu kendileri kanıksadıkları gibi tüm dünyanın da alışmasını ve kanıksamasını sağladılar.
Geçen yaz tam göçün yoğunlaştığı günlerde Midilli ve Samos adalarına eşimle birlikte gitmiştik. Orada gördüğümüz manzara karşısında gözyaşlarımızı tutamamıştık, büyük yük gemileri insanları, kadınları, çocukları birer yük gibi gemilere dolduruyor Atina’ya taşıyorlardı.
Denizin kıyısında terk edilmiş lastik botlar duruyordu. Onlarca yüzlerce can yelekleri denizin kıyısına yığılmıştı. Paralı Suriyeliler ise otellerde hiçbir şey olmamış gibi yaşıyorlardı.
Yine Ege…
Yine Suriyeli göçmenler…
Yine acı, batan bir lastik bot öyküsü… Ve umudun peşinde koşarken, yaşama tutunmaya çalışırken can veren insanlar…
Bu sefer Kuşadası Davutlar Mahallesi Sevgi Plajı açıklarında “bir göçmen mülteci botu battı. Biri erkek, beşi kadın, beşi çocuk” göçmenin cansız bedenine ulaşıldı.
İçler acısı dayanılmaz bir durum bu: Ege adeta kaçak göçmen mezarlığı haline geldi.
Sahil Güvenlik Komutanlığı, her yıl Ege sahillerinde Yunanistan’a geçmeye çalışan yüz binden fazla kaçak göçmeni kurtarıyor. (2005’te resmi rakam 90 bin göçmendi)
Uluslararası Göç Örgütü’nün rakamlarına göre Türkiye üzerinden, ölümü göze alan 821 bin kişi Yunanistan’a geçmeyi başardı.
Birleşmiş Milletler, Suriye’de iç savaş başladığı günden bu yana Ege ve Akdeniz’de ölen göçmen sayısının beş bini aştığını söylüyor.
Dünya Devletleri, Birleşmiş Milletler, Kızıl Haç Örgütü, bu insanlık dramına daha ne kadar seyirci kalabilecek, herkes gibi ben de merakla bekliyorum.
Ne bekliyordunuz ki? Ya da ne bekliyorduk ki? Türkiye hariç bütün dünya Suriyelilere sırtını dönmüş durumda. Yabancı düşmanlığının, ırkçılığın yükseldiği Avrupa’da birçok ülke Suriyelileri üstü kapalı bir şekilde “istenmeyen halk” ilan etti.
Tarih bunu nasıl yazacak bilmem? Ama bugün bu insanlık ayıbına şahitlik eden gözlerimizin gördüğü gerçek şudur ki: Ege’de Akdeniz’de aralarında minicik bedenleriyle bebeklerin ve çocukların da olduğu binlerce insan can verirken, bu vebalin en büyük sorumlusu; Suriyeli göçmenler konusunda samimiyetsiz ve ikiyüzlü, vurdumduymaz tavır gösteren medeni ve ileri dediğimiz Batı dünyasıdır.
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.