O, gelmeseydi kaderleri savuşturmak kolay olmazdı. Pek yaptığı bir şey değildi aslında. Bu kez en zor günümün hatırına çıkıp gelmiş. Acı haber duyulur duyulmaz yanımdaydı. Birlikte üzüldük, birlikte ağladık. Herkes, dağılıp gittiğinde de o yanımda kaldı. Çoğu zaman sustu , öyle anlaşıyorduk. Uzun susmaların birbirimize iyi geldiğini biliyorduk. Bunu ancak eski, çok eski arkadaşlar anlayabilir. Birbirinin gözlerine bakarak içini okuyabilme yeteneği verilmiştir onlara… “Sen kedere alışıksın ama acılara dayanıklı değilsindir” dedi. Cevap veremedim. Annem ile aramızdaki tarifsiz sevgiyi ondan daha iyi bilen yoktur. “Ama o senden razı, senden memnundu, buna sevinmelisin.”
Annemin mezarını babamın mezarının yanına kazmışlar. Daha doğrusu biz öyle istedik. Dünyada oturup konuşmaya pek vakitleri olmadı çalışmaktan, bizleri büyütmekten. Dilerim şimdi orada, şu soğuk Şubat ayı içinde uzunca konuşma ve sohbet etme olanağı bulurlar.
Annem, babamın hemen yanında. Herkes gitti mezarlıktan onunla ikimiz kaldık. Dedim ki “İşte bak bütün varım, yoğum, en sevdiklerim uzanmış yatıyor yapayalnız kaldım.” Yüzüme baktı hiçbir şey söylemedi.
Eski mekanlarda dolaşırken rehberim oldu. İnsanları benden iyi tanıyordu.
Ben misafirdim. Ne de olsa o yerliydi. “Emir Allah’tan”a gelenlerin hepsini iyi tanıyordu. Sokaklarda birlikte yürüdük. Onlarla beraberken belki yıllar sonra ilk kez oralı olduğumu hatırladım. Bir yerin yerlisi olmanın huzurunu duydum. Hayırlı sabahlar Murat Bey dedim. Komşuların hatırını sordum. Kahvede oturup sabah çayı içtim. Muhtara kilo aldığını söyledim. Benim bu halime herkes şaşırdı. "Sen eskiden böyle değildin, yabancılar gibi davranırdın” dediler . Haklıydılar.
Bunca yıl sonra beni bu kadar sıcak ve sevecen karşılamasına, dahası hiç ayrılmamışız gibi hakkımda her şeyi biliyor oluşuna şaşırmadım değil. Buna elbette sevindim. Evdeki odamın penceresinden bakarken “senin ağaçlar görünmez olmuş” demesine hayret ettim. Demek yazdıklarımı okuyordu.
Eski bahçeli kahvemizi içindeki dut ağaçlarını kaldırıma dökülen dutları nasıl yediğimizi… Bir sabah oraya bir kepçenin girdiğini ve ağaçların da bahçenin de nasıl yok olduğunu anlattım.
“Eski kitaplarını saklıyor musun?” “Hangilerini ?” Hatırlar mısın Küçük kemancı, Alis Harikalar Diyarında, Robinson Crusoe … İlkokulda küçük bir kitaplık vardı.
Kitaplarıma baktı uzun, uzun. Eliyle rafları taradı. Kitaplarla ilişkisinin çok gerilerde kaldığını düşündüm. Çocukluk kitaplarımızın adını anarken değişiverdi, gözlerinde başka bir ışıltı ve sevecenlik belirdi. Sonra sözü yazılarıma getirdi. "Hep eski günleri yazıyorsun, bıkmadan. Nedir seni hep gerilere götüren? “ cevap vermedim, veremedim. Anlamış olmalı…
Ona, biliyor musun dedim.Annemin cenazesi düğün gibiydi. Sözümü tamamladı: “Gelin alma töreniydi sanki kabristana gidişimiz. Uzayıp giden araç konvoyu, ucunda çiçekler olan sırıklar taşıyordu birileri.” “Gelin alma merasimi gibiydi” diye tekrar etti.Öyleydi dedim. Annem gelin oldu.
Yıllar, yıllar sonra geldi ve acılı, kederli günlerimi mahirce, ustaca yumuşattı. Kederin, acının dilini inceltti. Dostluk, böyle bir şey olmalıydı. Külfetsiz ve hesapsız… Birlikte uzun yürüyüşlere çıktık, hep susarak, dağlara,gökyüzlerine baktık. Vakitlerin anlamına uygun dizeler mırıldandık. Beni en iyi sen anlarsın dedim. "Elbette der" gibi baktı. Araya uzun yıllar ve şehirler girdi. Ama dönüp birbirimize geliyoruz işte! Bundan sonra daha sıkı, sıkıya tutunacağımıza söz verdik. İnsan, yaş aldıkça geride bıraktıklarını, toprağını özlüyor. Onlara dönmek istiyor. Artık, bu kadar uzun olmasın ayrılık. Olmayacak. Sen gelmeseydin, geçiremezdim bu acılı günleri dedim. Geçmezdi, kederin, acının yarısı tutup omuzlayacak birini arıyor insan. O da kolay bulunmuyor. Allah’tan biri uzaklardan gelip alıyor içinizin ağrısını. Yaşamaya bir sebep buluyorsunuz. Gülümsüyor ve güzelleşiyor hayat. İspanyol şair ve yazar Cesare Pavese “İnsan, hiçbir zaman büsbütün yalnız değildir dünyada” demişti. Yaşama Uğraşıp adlı eserinde. “En kötü durumda, bir çocuğu, bir delikanlıyı ve zamanla olgun bir adamı, yani kendisinin eski halini bulur yanında.”
Bana gelen hatırladığım en eski halimdi, çocukluğum, gençliğim…
Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları.
Not: Annem isimli yazımda (Denge arşivinde var) annemi anlatırken onun çok sevdiği sözü hatırlatmıştım "Üstüme gün doğuyor" derdi.Artık annemin üstüne gün doğmuyor 16 Şubat'ta onu kaybettik. Bu vesile ile gerek cenazemize gelen, gerek telefonla ulaşan, çelenk gönderen tüm dost ve arkadaşlara teşekkürü bir borç biliyorum.Tüm dost ve arkadaşlarıma minnetlerimi buradan bir kez daha tekrarlıyorum, sağolun dostlar.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.