Her yazımda da zaman zaman belirtiyorum. Türkiye’de üç meslek var ki ne tahsil ne de uzmanlık istiyor: Siyasetçi, Müteahhitlik, Gazetecilik… Öyle olduğu için de üç meslekte dikişler tutmuyor.
Yandaş, Candaş derken, 9 gazete aynı manşetle çıkarak halkı medyadan soğuttular. 4 gazete kapandı. (Habertürk, Vatan, Star, Güneş) diğerlerinin satışları dibi gördü. Yüzlerce hatta binlerce gazete çalışanı işsiz kaldı. Ne yazık ki, toplum içinde kendi sorunlarıyla en az ilgilenen kesim gazeteciler. Hele son yıllar meslek dayanışması açısından tam bir gerileme dönemi oldu. Gazeteciler arasında gelir paylaşımında meydana gelen uçurumlar, başka alanlarda isim yapan kişilerin tepeden inme mesleğe dalarak liyakat hiyerarşisini altüst etmeleri gazeteciliğe ağır darbeler vurdu.
Medyayı araç olarak kullanma eğiliminin artması, siyasi ve çeşitli güç odaklarının müdahaleleri de gazetecilerinin ve gazeteciliğin kaderini olumsuz etkiledi. Ne haklar kaldı ne sorumluluklar. Üç maymunu oynamak, hak ve sorumlulukları sorgulamaktan daha kolaydı zira…
Başarı çıtası, entelektüel birikim ve sabırla kazanılmış alçak gönüllü deneyime dayalı bir meslek olmasına rağmen gazeteciler şöhret merdivenlerinde hızlı tırmanışa mecbur edildiler. Sosyal güvenliksiz meslek erbabına, kendini kurtaran kaptan yolundan başka yol bırakılmamışsa bu süreçte tek suçlunun gazeteciler olmadığını görmek lazım.
Ceza yasası değişirken, kadın, çocuk haklarıyla ilgili geniş bir kampanya yapılmış, zina konusunda büyük bir tartışma yaşanmış ve kadın hareketi sürecin en aktif grubu olarak sesini duyurabilmiş, taleplerinin yasalara yansımasını sağlayabilmişti. Oysa o sırada bugün yükünü ağır biçimde taşıdığımız basınla ilgili yasakçı zihniyetin ürünü değişiklikler patır patır yasalaşmıştı. Basın örgütleri seslerini topluma iyi duyuramadılar. AKP hükümeti, bu maddeleri düzeltme vaatlerini de tutmadı.
Terörle mücadele ve basın yasalarındaki yasakçı maddelere dayanarak bugün gazeteciler, ulaştıkları gerçekleri okuyucularıyla paylaştıkları için binlerce dava ile karşı karşıyalar. Siyasi yelpazenin her kesiminden 100’e yakın gazeteci hapiste. Bir süre önce, 24 meslek örgütünün katılımıyla kurulan Gazetecilere Özgürlük Platformu, gazeteci davalarını izliyor. Davalara yetişmek artık mümkün değil. Çünkü artık gazeteciler, haber peşinde koşacaklarına zamanlarını mahkeme kapılarında geçiriyorlar. 60 yıl önce 10 Ocak’ta gazetecilerin durumlarını iyileştiren 212 sayılı yasanın yürürlüğe girmesi ile ilan edilen Çalışan Gazeteciler Bayramı, günümüzde artık sadece Çalışan Gazeteciler günü olarak kutlanıyor. Sabah Gazetesi’nin kuruluşu ile başlayan diğer gazetelerin “Haksız rekabetle karşı karşıyayız.” Gerekçesiyle kopyaladıkları gazetecileri sendikasızlaştırma süreci 212 ile kazanılan hakları adım adım budadı. Daha geçen yıllarda olan gelişmelerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, çalışan gazeteciler için zaten kötü olan durumu daha da kötüleştiren bir yasa AKP milletvekillerinin oylarıyla kabul edildi. RTÜK Yasası’nın 23. Maddesi, radyo ve televizyonların haber birimlerinde çalışanlardan ancak RTÜK’ün belirleyeceği sayıda gazetecinin 212 sayılı yasadan yararlanabileceğini karara bağladı.
Asgari sayının RTÜK tarafından belirlenmesi olayı maddenin önceki halinde de vardı fakat orada, çalışanların tümünün basın iş kanuna tabii tutulmasına açık kapı bırakan bir ifade yer alıyordu. Şimdi bu kapı da kapatıldı. Bugün Türkiye’nin her yerinde meslek örgütleri çalışan gazeteciler günü için çeşitli etkinlikler düzenliyorlar. Bugün 10 Ocak 2020, çalışan gazeteciler günü… Ne demem gerekiyor? Kutlu olsun mu?
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.