İnsanları birbirine düşürdüler sevgi, aşk diye bir şey kalmadı. Kardeş kardeşe selam vermiyor. Oysa eskiler ne güzel şeyler yaşamışlar. Sizlere bugün bir aşk hikayesi anlatmak istiyorum. Tıpkı Türk filmleri gibi içinde her şey var sevgi, aşk, tutku, acı ve hüzün…
1940’lı yıllar… Yer, İstanbul … Güzel Sanatlar Akademisi… Koridordaki güzel, salına salına adımlıyor. Adeta oraya sığmıyor. Karşısında bir genç… Akademinin resim bölümünden idealist bir asistan… Neye uğradığına şaşırıyor. Asistanın kalp atışlarının ritmiyle oynayan genç kız, heykel bölümüne misafir olarak gelen Mari’dir. Mari Gerekmezyan…
Ermeni güzeli görür görmez dünyası değişen genç ressam aynı zamanda yeni yetme bir şair… Bedri Rahmi Eyüpoğlu … Bedri Rahmi, Mari’ye öyle bir tutulur ki, yüreği zangır zangır titrer. Savrulur. Zamanla karşılık da bulur Bedri Rahmi’nin sevdası. Yalnız genç aşıklar için büyük bir engel vardır. Bedri Rahmi evlidir. Yasaktır Bedri, Mari’ye. Ancak onlarınki kara sevda… Bir gün Bedri Rahmi, Mari’ye “Yar! Yar! Seni kara saplı bıçak gibi sineme sapladılar” diyerek aşkını ilan eder. Kapanır aşıkların gözleri. Kimseyi, hiçbir engeli takmazlar. Birbirlerine tutkularını sanatlarıyla iyice açığa çıkarırlar… Mari, Bedri’nin büstünü, Bedri’de Mari’nin portrelerini yapar yoğun duygu sağanağında.
Bedri Rahmi Eyüpoğlu, sanatının doruklarına bu tutkulu aşk döneminde ulaşır. “At üstünde aşıklar” tablosu bu dönemin meşhur yapıtlarındandır. Yağlı boya tuvaldeki aşıklar Mari veBedri Rahmi’dir.
Türk edebiyat tarihinin en dokunaklı şiirlerinden biri de o sevda zamanından yadigardır bize.
“Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın…"
Bedri Rahmi’nin şiirde 'karımsın' diye söz ettiği, karısı değil, sevgilisi Mari’dir.
Artık dünya alem bu aşktan haberdardır. Bedri Rahmi’nin eşi Eren Eyüpoğlu da… Bayan Eyüpoğlu, "Bir hevestir geçer" diyerek eşinin kendisine döneceğini düşünür. Yanılır. Kalbi yaralı eşin beklentisi tam boşa çıkacakken kötü kader devreye girer. Mari ince bir hastalığa yakalanır. Yaşadığı yasak aşktan dolayı ailesi ve çevresi tarafından iyice yalnızlaştırıldığı yetmiyormuş gibi bir de bu hastalık ortaya çıkmıştır. İşte en kötü anında arkasında dağ gibi duran bir adam vardır. Bedri Rahmi Eyüpoğlu. Mari’ye antibiyotik gereklidir. Yeni biten 2. Dünya savaşının zor şartlarında ilaç bulmak çok çok zordur. Bedri Rahmi, paha biçilemez tablolarını yok pahasına satar. Sevgilisine şifa bulmak için… Servetini en pahalı ilaçlara harcar. Onu kaybetmemek için oradan oraya vurur kendisini… Ancak Mari, hikayesini yarım bırakarak gider sonsuzluğa… Henüz 24 yaşındayken.
Bedri Rahmi yıkılır “Halaylar durdu / Horonlar durdu / Al damar, mor damar, şah damar sustu/ Hüzün geldi başköşeye kuruldu/ Yoruldu yüreğim yoruldu” der, Mari’nin terk-i diyarına…
1949 yılında bir gün Büyükada büyük kulüpteki bir toplantıda, davetliler Bedri Rahmi Eyüpoğlu’ndan bu şiiri okumaya başlar. Aniden hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar salondaki herkes niye ağladığını anlamıştı, tabii herkesten çok, hemen yanı başındaki karısı eren Eyüpoğlu. Çünkü şiirde “Kadınım, kısrağım, karımsın” dediği kadın, karısı değildi. Bu şiiri üç yıl önce başka bir kadın için yazmıştı. Maria Gerekmezyan için.
Eren Eyüpoğlu eşinin bu zor dönemi atlatmasına yardımcı oluyordu ve başardığını sanıyordu. Ta ki büyük kulüpteki o geceye kadar…
“Karadut” u okurken Bedri Rahmi’nin hıçkırarak ağlaması sevda yarasının hala kapanmadığının kanıtıydı. Bunun üzerine Eren, bir süre Paris’te yaşamaya karar verdi. Eren, Paris’ten Bedri Rahmi'ye yazdığı mektuplarda ona çeşitli tavsiyelerde bulunuyordu. Nihayet Bedri Rahmi, 11 yaşındaki oğluyla eşine geri döndü. 1974'teki ölümüne kadar geçen çeyrek asrı, aynı evde çalışıp üreterek, diz dize birlikte tükettiler öldüğü gün. Eşi Eren cenazeden dönüşte artık 35 yaşına gelmiş oğlunu karşısına oturttu. “Babanı uğurladık dedi” ama şunu bilmeni istiyorum ki, ona çok kırıldım. Yaşadığı ilişkiyi unutmadım. Hiçbir kadın aşağılanmayı kabul etmez. Buna katlandıysam bil ki sadece senin hayatını kararmasın diyedir.
Güzellik paylaşılmak içindir. Bu veya benzeri hikayeleri duyduğumda çok duygulanırım. Ne aşklar ne hayatlar feda edilmiş derim kendi kendime. Ama gerçekten de günümüzde böyle aşklar yaşanıyor mu acaba? Ben hiç zannetmiyorum.
Hepinize güzel hafta sonları dilerim sevgili Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.