‘İnsan değil de ağaç olsam
Dallarımın arasından rüzgar esse
Yapraklarım, çiçeklerim
Meyvelerim olsa
Mevsimleri yaşasam…
Köklerimle toprağın derinliklerine sarılsam
Kuşlar konsa dallarıma, yuva bile yapsalar…
Böcekler, karıncalar yollansalar içime…
Çürütseler oralarımı
Ballarım, sakızlarım olsa
Gövdeme bir insan yaslanıp uyusa…
Ben bunları hiç bilmesem,
Sadece ağaç olsam’
Yukarıda Erkan Oğur'un ağaçların güzelliğini anlatan şiirini okudunuz. İşte biz bu ağaçları; Hatay'da, Manisa'da, Çeşme'de, Datça'da, Marmaris'te, Selçuk'ta yakıyor, yakıyoruz ve yok ediyoruz. İçindeki canlılar birlikte.
Bir yangın 3-5 yerde aynı anda alev alıyorsa bu bir sabotajdır. Terör örgütü PKK ve Suriye'deki uzantıları Hatay'da ormanları yaktı. Ağaçlar, hayvanlar ve insanlarımız yandı. Torunlarımızın geleceğini yakıyorlar, kökünüz kurusun diyoruz. İçeride silahlı eylem yapamaz hale gelen terör örgütü PKK ve uzantıları sınırlarımızın dışındaki ülkelerden gelerek ormanlarımızı yakıyor.
Kırk yıldan beri uzaktan kumanda ile yönetilen ve başka ülkelerin maşası haline gelen terör örgütü PKK'ya bir ülke beddua ediyor… Kırk yıldan beri tek dertleri var; Türkiye'yi yıkmak… Ve olası bir krizi tetiklemek…
PKK ve uzantılı örgütleri kuran, büyüten dış güçler bu yangınların bir gün kendilerine de sıçrayabileceğini hiç hesaplamıyor. Dış güçler diyoruz. Biz dedikçe birileri gülüyor, inanmıyor.
Leylekler kurmadığına, dağıtmadığına göre! PKK ve uzantılı örgütleri kim besliyor, kimler silah ve mermi dağıtıyor? Görmüyor muyuz?
Kırk yıl boyunca terör örgütü PKK ve uzantılarının perde arkasındaki dış güçleri kimseler yazmıyor. Yunanistan, Rusya, ABD, İsrail, İran, Fransa, Almanya'yı kimse yazmıyor.
Kandil Dağı’nda silah, mermi, ekmek, ayakkabı fabrikası olmadığına göre… Nereden geliyor bunlar? PKK ve uzantılı terör örgütleri bir yandan uyuşturucu satıp silah satın alıyor ve kurşun sıkıyor. Şehitler, şehitler…
Eroin, kokain ve esrar gibi uyuşturucu maddeleri ile insanları zehirliyor. Her iki faaliyetiyle insanları öldürüyor. Bir yerlerde yanlış veya eksik bir şeyler yapıyoruz. 40 yıldan bu yana bataklığı bir türlü kurutamıyoruz. Sineklerle mücadele edip duruyoruz. Yıllarca ‘Eşkıyanın başı görüldüğü yerde ezilecektir’ diyoruz, sonra bu eşkıyanın başını gördüğümüzde ise alıp ‘İmralı adasına’ götürüp besliyoruz…
Kırk yıl boyunca bataklığı kurutamayışımızın nedeni bu… Sadece ‘azim ve kararlılıkla’ sineklerle mücadelemiz sürüyor.
Yasalar önleyici, koruyucu ve cezalandırıcı olmalı. Kırk yıldan beri ülkeye maddi ve manevi büyük zararlar veren, insanlarımızı öldüren terör örgütleri, uyuşturucu baronları, mafya ve organize suçlar için idam yasası çıkarılmalı. ABD, AB veya başka ülkelerin ne dediğine de hiç aldırış etmeden.
ABD, Pakistan'a gidip Usame Bin Ladin’i yakalayıp öldürüyor ve ölüsünü denize atıyor ama söz konusu Türkiye olduğunda ise insan hakları kitabına bakılıyor. Bu yüzden o terör bataklığını kurutamıyor ve sürekli sinekleri öldürüp etkisizleştirmenin bir adım ötesine de geçemiyoruz. Şehit düşen binlerce insanımızın hakkı yok muydu diye dünyaya sormalı ve isyan etmeliyiz. Edemiyoruz, zira bize göre; bu ülkede bazıları ağacı odun, çiçeği ot, kadını et sanıyorlar. Oysa ağaç nefes, çiçek ilaç, kadın da hayattır.
‘İnsan değil de ağaç olsam diyen’ Erkan Oğur'un yaşananlara ıslık çalarcasına haykırışı aklımıza düşüyor.
Gövdeme bir insan yaslanıp uyusa… Ben bunları hiç bilmesem, sadece ağaç olsam…
Tarık Dursun K' nin ‘Ağaçlar gibi ayakta’ deyişi gibi ya ayakta uyuyoruz ya ölüyoruz ya da yanıyoruz. Uyanmalıyız, bir araya gelmeliyiz. Nazım Usta'nın dediği gibi;
‘Bir ağaç gibi tek ve hür; ve bir orman gibi kardeşcesine’ yaşamayı artık öğrenmeliyiz. Hep birlikte her kötülüğe, ihanete karşı mücadele etmeliyiz.
Hepinize iyi hafta sonları diliyorum değerli Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.