Aydın’da yalın ayakla bezden yapma topun peşinde koşarken nasıl BEŞİKTAŞK’lı oldum. Biliyor musunuz benimki taraftarlık değil ölümüne sevda. Ortada ne şampiyonluk, ne de gurur duyacağım bir neden vardı! Ama siyah beyaz renklere gönül verdim. Eğer ortada bir tercih varsa, kesinlikle bir sosyolojik açıklaması da olmalıydı. Bir yerlerde beni bu renklere bağlayan bir neden vardı. Bilmesem de bu aşkın çeşitli nedenleri vardı. Güçsüzün güçlenmesi, güven veren bir çatı altında buluşma arayışıdır Siyah-Beyaz. Sadece hayatın iki rengi değildir! Gün göremeyenlerle güzel günlere birlikte gidilebileceğini hayal edenlerin buluşmasıdır.
Yüz binlik, milyonluk şehirlerde kaybolma korkusunu el ele tutunarak, aynı şarkıları ve türküleri söyleyerek, tanımadığı insanlarla omuz omuza vererek geleceğini atlatma çabasıdır! Hayatın dağıttığı paylardan beyazlara düşeni alma ve sesini yükseltme yarışıdır.ÇARŞI da bunun bayrağını dalgalandıran ve taşıyan gruptur.
12 Eylül İhtilalinde sokağa çıkma yasağı varken sokaklarda şampiyonluk kutlayan ilk ve tek takımdır BEŞİKTAŞK… Gezi Olayları'nda safını belli eden ve haksızlığa bayrak açan tek taraftar grubudur ÇARŞI…
Beşiktaş tribünlerde eşitsizliğe başkaldırmıştır. Kara Kartalın altında buluşmak diğer büyüklere çok daha kolay olsa da çıkmak bir hayli zordur. Çünkü hayat çoğu zaman “Beyaz” rengini sizinle paylaşmaz Beşiktaş, aslında esirgenen beyaza yapılan bir nevi yolculuktur. Bu yolculuğun gerçek kahramanları da siz, biz yani halktır. Beşiktaş, bu nedenle büyüktür. Fenerbahçe, yeryüzünde paranın satın alabileceği her şeyi alma gücüdür. Bunun adresidir. En pahalı transferlerle milyonların havada uçuşması ve bir şımarıklar topluluğudur.
Galatasaray, lisenin, üniversitenin takımıdır. Kibirli, halka tepeden bakan bir grup azınlığın takımıdır. Devlet yönetmiş bir okuldan çıkıp sokaklarda farklı adımlar atmaktır. Bu nedenle Beşiktaş, işçinin, emekçinin, yalnızın; Fenerbahçe paranın peşinden gidenlerin ve onu sevenlerin, Galatasaray halktan ayrı düşen ve ayrı düşünenlerin takımıdır. Çocukluğumuzda topla oynayanlar kendi aralarında üçe ayrılıyordu.
Meşin topla oynayanlar, plastik topla oynayanlar ve bez top veya kola kutusuyla oynayanlar. Evet bildiğiniz içi boş kola kutusu.
Meşin topla oynayanlarda ilk ve en önemli kural topun sahibi olan çocuğa saygıda kusur etmemek ve onun oyunun her dakikasında haklı olduğunu bilmekti. O, nerede düşerse düşsün penaltıydı.
Oysa kutu kola veya bezden yapılmış topla oynayanlar öyle değildi. Biri sakatlansa oyun durur düşeni ayağa kaldırmak için herkes bir yerinden tutardı. Onlarla top oynamak için yetenekli, paralı ya da top sahibi olmaya gerek yoktu, arkadaş olmak yeterliydi.
Benim gibi arıza tiplerin ayağı ortaokul boyunca ne meşin, ne de plastik top gördü!
Kaderin cilvesine bakın ki biz, yani bütün bez veya kola kutusu peşinde koşanlar Beşiktaş’lıydık.
Önceleri tesadüf sandığımız bu rastlantının aslında Beşiktaşlılığın ta kendisi olduğunu sonradan anlayacaktık.
Beşiktaş; galip geliyor, maç kazanıyor, kupa kaldırıyor diye tutulmaz. Beşiktaşlılık bir değerler manzumesidir ve bu değerler yüzünde Beşiktaşlı olunur.
Beşiktaşlılık, bir futbol kulübü taraftarlığı değil; bir sevdaydı. İlkeli bir duruştu. Bu sevda, kanımıza işlemişti. Bu sevdadan vazgeçmemiz mümkün değildi.
Yukarıdaki satırlar geçen hafta yani 20 Mart Cuma akşamı Akarsu Park isimli salonda kutlanan Aydın Beşiktaşlılar Derneği'nin gecesinden esinlenerek yazıldı.
Sekiz yılı aşkın bir süredir sürekli Kuşadası Davutlar’da yaşadığım için Aydın’daki yeni yerleri çok bilmiyorum. Akarsu Park'ı da ilk kez gördüm. Çok güzel bir tesis… Kapalı alanı bin beş yüz kişilik bizim gecemizde salonda 60 adet masa vardı. Her masanın 10 kişilik olduğu düşünülürse 600 yüz civarı taraftar vardı. Beşiktaş Derneği'nin gecesine katılmak istediğimi söyleyince küçük oğlum Ömer; 'Baba şimdi oraya holiganlar, amigolar gelir olur olmaz sloganlar atarlar sen rahatsız olursun' demişti.
Gidince gördük ki elit bir topluluk, zarif ve kendinden emin ve centilmen bir başkan ve üyeleri.
Bir Beşiktaşlı olarak Aydın Beşiktaşlılar Derneği Başkanı Sayın İbrahim Pehlivan ve diğer yönetim kurulu üyeleriyle onur ve gurur duydum.
Beşiktaşlı oluşumla bir kez daha sevinç duydum. Bize çok nezih, çok güzel bir gece yaşattılar. Başkan İbrahim Pehlivan’ın ev sahibi olarak masaları tek, tek dolaşarak hal hatır sorması ayrıca çok güzel düşünülmüş bir zarafet örneğiydi. Onun için alkışlar Aydın Beşiktaşlılar Derneği Başkanı Sayın İbrahim Pehlivan ve yönetim kurulu üyelerine gitsin diyor. Kendilerine teşekkürü borç biliyorum.
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.