23 Nisan gelince herkes törenlerden, şiirlerden, Atatürk portresi önünde çekilen fotoğraflardan bahseder. Hepsi çok kıymetli elbette. Ama ben başka şeyleri hatırlıyorum… Okulun bahçesindeki yumurta yarışlarını mesela. Kaşığın ucuna yerleştirdiğimiz o zavallı yumurtalar, biz daha üç adım atmadan yere çakılırdı. Yarıştan çok bir komedi filmine benzerdi aslında. Düşen yumurtalara mı gülelim, yarışmaya inat hâlâ koşmaya çalışanlara mı?
Sonra çuval yarışı vardı tabii… Her yıl, “Bu sefer düzgün zıplayacağım!” diye başlar, iki zıplama sonra çuvalın içinde yuvarlanırdık yere. Ama güzeldi o yere kapaklanmalar, çünkü herkes aynıydı. Ne rekabet vardı ne kırgınlık. Herkes kahkahalarla karışık birbirini alkışlardı.
Bir de o incecik demirlerden kurulan, biraz yana yaslansak devrilecekmiş gibi duran sahne vardı. Skeç sırası gelince hepimizin içinde bir telaş başlardı. Replikler karışırdı, sahnede kıkırdamaktan konuşamaz hale gelirdik ama öğretmenlerimiz hep “Çok güzeldi çocuklar” derdi. Belki de güzeldi. Çünkü doğaldı. Çocuktuk biz. Düşe kalka büyüyorduk.
O zamanlar biz sadece oynadığımızı sanıyorduk belki. Ama şimdi dönüp bakınca görüyorum ki; o yumurta yarışında sabretmeyi, çuval yarışında düşüp gülmeyi, skeçlerde hata yapıp devam etmeyi öğrenmişiz. Hayatın provasını vermişiz aslında.
İçimizdeki çocuğu kaybetmemek gerekiyormuş. Her 23 Nisan, o çocuğu bulmak için bir fırsat aslında. O yüzden şimdi büyümüş halimizle diyorum ki:
Kaşığa yumurta koyup tekrar koşasım var.
Çuvalın içine girip yeniden düşesim…
Sahneye çıkıp replik unutasım bile var.
Kutlu olsun 23 Nisan.
Hem çocuklara, hem bir zamanlar çocuk olanlara.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.