Takip Et
  • 31 Aralık 2013, Salı

Bir yılbaşı nostaljisi

Çok değil daha 15-20 yıl öncesine kadar kuruyemiş ve tombala yılbaşı gecelerinin vazgeçilmez ikilisiydi. Yılbaşında ve bayramlarda el öper, sevdiklerimize hediyeler alırdık. Ya bir çikolata, ya da mendil içinde harçlık olurdu armağınımız. Kuru incir içine ceviz koyar, washington portakalı soyardık, yerli malını her Türk kullanmalı diyerek. Berberlerde Hayat ve Akbaba dergileri okunur, kayışlarda çelik usturalar bilenirdi. Evlerde ise nacet ve job çiletleri baştacımızdı. O zamanlar çiztak, çiztak müziği yoktu. Sakız çiğner topaç çevirirdik sokaklarda. Sokak, mahalle mi kaldı şimdi? Koskoca balina küçücük yakaya nasıl girerdi anlayamazdık. Fırıncı Arif’ten alınan kül ve kovaya dolan yağmur suyuyla yıkanan çamaşırın masmavi öküzbaşı çivitle nasıl bembeyaz oluşunun sihrini çözemezdik. Ve ne hikmetse cırt etmezdi. Koca sandık gibi siera radyoyu dinler ufkumuzu açardık.

 

Türkiye’de 67 il vardı düne kadar. Zonguldak’ta noktayı koyardık. Kadınlar altın günleri olmadan birbirlerine giderlerdi. El işleri ve örgüler örülürken ince belli bardaklardan çaylar içilirdi.

Yemekler yer sofralarında yenirdi. Komşu, arkadaş ve dost sadece dilde değil, yürekte de vardı. Sıcak yaz akşamlarında aile açık hava sinemalarına gidilirdi. İnsanlar o zamanlar daha mı az yorgundu? Otobüslerde büyüklere yer verilirdi. Bafra, yeni harman ve Şanver şarap delikanlılığa ilk merhabaydı. Likörmüydü o ufacık bardaklarda ikram edilen... Ya o içi fıstıklı akide şekerleri nerde?

Yenice sigarasının ara kağıdında yapılırdı aylık hesaplar. Kahve yüz gram öğütülmeden alınırdı. Kırkpara yüzpaşa ve bir lira vardı, değerli...

 

Kış günlerinde sucuklar, reçeller, turşular yapılırdı. Ezanı hoparlörden dinlemez, sevdiklerimize sms çekmezdik. Çocuk toprağı saksılarda görmez, bahçede tanır, oyun bile oynarlardı. Çevre örgütleri yoktu, ama güzel bir çevremiz vardı.

10 Kasım’larda gazeteler siyah başlıklarla çıkar, fabrikalar, trenler sirenlerini çalardı. Ana yurt çelik ağlarla örülür, Ankara’yı ziyaret edenler Anıtkabire götürülürdü. Yabancı dili pek bilmezdik, ama Türkçe’yi iyi yazar ve iyi konuşurduk.

Kucak, kucak çicekler toplardık kırlardan anneler günlerinde. Mustafa Kemallerimiz ve daha nice kahramanlarımız vardı. Milletvekilleri milletin vekilleriydi.

Yeni bir dünya kurulacak, biz de o dünyada yerimizi alacaktık, buna inanırdık, inanmıştık. Zira, “Bin atlı akıllarda akınlarda çocuklar kadar şendik. Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik.” Geleceği geçmişten koparmadan kuracağımızı sanırdık. Çok değil daha düne kadar yaşadığımız binlerce düş ve gerçek vardı. Dilimizden, “çocuktum, ufacıktım, top oynardım acıktım, Türküm, özüm, soyum uludur, yolum Türkün yoludur” dizeleri düşmezdi.

Düşlerimiz ve inandığımız gerçekler ne oldu bilemem, yalnız 2013 sonrasına bir avuç değer kaldı. Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden, bir çok seneler geçti, dönen yok seferinden...

Hepinize mutlu, sağlıklı nice yıllar değerli Denge okurları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.