Takip Et
  • 27 Mart 2020, Cuma

BİRLİK BERABERLİK ZAMANI

Konumuz yine Koronavirüs.

Zaten bu konuda yazmayanları dövecekler sanki…

Birkaç ay önce Çin’de sebebi ve nedeni bilinmeyen zatürre olarak ortaya çıkan ve kısa sürede neredeyse tüm dünyaya yayılan Koronavirüs (COVİD-19) sadece sağlığı değil hayatın her alanını etkiledi.

Pandemi, yani dünyayı etkileyen salgın ilan edildi.

Dijital çağın nimetleri sayesinde koronavirüsün ne olduğu, nasıl bulaştığı, belirtileri, tedavisi, korunma yöntemleri hakkında hemen her şeyi biliyoruz.

Dünya nüfusunun büyük bir bölümü, bazıları geç kalsa da hızla yayılan ve ölümcül olabilen hastalığı ciddiye aldı. Devletler süreci kontrol altında tutmaya; insanlar kendi sağlıkları için üstlerine düşen sorumlulukları yerine getirmeye çalışıyor.

Belli ki yakın bir gelecekte normal yaşamlarımıza dönemeyeceğiz. Dışarı çıkmamız yürüyüşlerle, en yakın marketten alışverişlerle sınırlı kalacak. Zaten maddi gücü olanlar aylarca, hatta yıllarca yetecek kadar alışveriş yaptı.

Umarım tek derdimiz sıkılmak olarak kalır. Onunda çaresini sosyal medyada TV, film kanallarında, kitaplarla WhatsApp gruplarında bulabiliriz.

Bana öyle geliyor ki sosyal medya atışmalarından, grup paylaşımlarından yakında romanlar, komedi dizileri çıkacak.

Diğer yandan başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere devlet kurumları imkanları oranında süreci başarılı sayılabilecek şekilde yönetiyor.

Ekonominin düzlüğe çıkması amacıyla sağlanacak desteklerde bence önemli. Ancak sigortasız çalışan, düzensiz geliri olanlar için daha fazlası gerekecek…

İnşaatlardan restoranlara birçok alanda gündelikle güvencesiz çalışan ve şuan işsiz kalan milyonlarca insan var. Merkezi ve yerel yönetimlere bu konuda da çok sorumluluk düştüğü kesin.

Kaynaklarını, gündelik gelirleriyle geçinenleri, hiç geliri olmayanları, sığınmacıları ve benzeri grupları korumak amacıyla kullanmaları gerekiyor.

Ama en çok da bizlere, maddi gücü bu krizi atlatmaya yeteceklere sorumluluk düşüyor. Nasıl derseniz bende yolunu bilmiyorum. Fakat öncelikle empati yapmamız şart gibi geliyor. Sonra sivil toplum kuruluşları, belediyeler, valiliklerin koordinasyonuyla yardımlar toplanıp ihtiyacı olanlara dağıtabilir.

Ya da bazı mahallelerde geçici aşevleri kurulabilir.

Her şeyi devletten beklememeliyiz. Bu dünya, bu ülke bizimse hepimiz sorumluluk almalıyız. Hep eleştirmekle bir yere varılmıyor. Sosyal medya hesaplarında, basın yayın organlarında günlerdir hastalıktan korunmak için tüketilmesi gereken besinler, ilaçlar yazılıyor ve anlatılıyor.

Evet, doğru bunlarda yapılmalı. Sağlığımızı korumak için bilgiye ihtiyacımız var. Ancak unutmayalım ki bunların hiçbirini yapamayacak, evine bırakın vitamin almayı ekmek almakta bile zorlanacak bir kesim var.

Tek derdimiz sıkılmak, kendi sağlığımızı korumak olarak kalmasın, bizler gibi yaşamayanları da düşünelim.

Onlar için bir şeyler yapmayı deneyelim. Yapmaya çalışanlara destek olalım… örneğin doktorlarımıza sağlık çalışanlarımıza şimdiden çok şey borçluyuz.

Onlar ki: dövüldüler, sövüldüler, sürüldüler hatta öldürüldüler şimdi hayat kurtarmak için tüm güçleriyle çalışıyorlar…

Önceki akşam saat dokuzda sağlık çalışanları için alkışlarımızı yolladık. Hem ellerimizle hem de kalbimizle, onlar kadar bu alkışları kimse hak etmiyor şu sıralar. Onlar yaşatmak sanatının en onurlu işçileridir bizim gözümüzde ve gönlümüzde.

Bazen bir dokunuştur hayat… Gözlerinin feri sönmüş insanlara ışık vermektir. Sağlık çalışanlarının çıkmadık candan ümit kesmemek için çeşitli nedenleri vardır. Kanları ve damarları arasındaki “insan sadakati” Allah’ın onlara bahşettiği en değerli hazinedir. Bir canı kurtarmak uğruna kendi canlarını bile hiçe sayarlar.

Üretilen virüsle gördük ki kalleşlik çok kolay. Zor olan yürekli ve insancıl olabilmek. O virüsü üreten alçaklar için insanların karınca kadar değeri yokken, eminim ki o sağlık çalışanları bir karıncayı bile incitmemişlerdir. Onlar bizim can evimiz, umutlarımızın arkası, siyaha karşı mavilerimiz, onlar insanlarımızın oksijen tüpleri. Bir mayın tarlasında yaralı askeri sırtında taşırken gülümseyen diğer yaralı asker. Ölümün gözleri seğirirken virüs canavarlarına kafa tutmak onların ki!

Çünkü bugünler şerefsizliğin ürettiği virüsle yaratılan dünya savaşı günleri. Onlar uykusuz ama dimdik…

Onlar can damarımız, kahramanlarımız, her birini omuzlarımızda taşısak azdır.

Onların direncine destek olmalıyız. O yüzden bu virüsün canına okuyana kadar her gece bir dakikamızı onlara ayıralım. Açalım camlarımızı hem haykıralım hem alkışlayalım. Onların gösterdiği bu kutsal direnişe mahsuben saygılarımızı, sevgilerimizi gönderelim. Onlar kalbimizden gelen her sesi duyar.

Biz kan emen virüsleri sevmedik hiç, onurlu yoksulluğun yolunda yürüyenleri sevdik. Yarım ekmek arası domatesle peynirin kardeşliğini, yaz tatillerinde keten helvaya akın etmeyi, karşı kıyıları yakın etmeyi, yağmurda bile durakta beklemeyi, kapıların önündeki horozları, tavukları. Doğduğu yeri bile sormadan bütün insanlığı sevdik.

Biz virüsleri sevmedik hiç, sevdası korkusundan fazla ve baskın olanları sevdik. Zaman aşımına uğramayan aşkları sevdik… Bu da geçer deyip alınan tedbirleri uygulamaya davet ediyorum.

Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.