Geçtiğimiz Pazar günü Babalar Günüydü. Elbette tüketim sektörünün neredeyse el atılmadık gün bırakılmamasıyla ilgisi yok yazılacakların. Ancak Anneler Günü gibi babaların da anılmaya hakkı var sanırım. Zira en az anne kadar babaların da hakkı vardır çocuklarının üzerinde.
Baba, insan üzerinde en kalıcı izler bırakan figürdür, çocukların hayatında. Çoğu kez farkında bile olmadan biz, babamızın karakterimize işlediği şeylerden bir şeyler yansıtırız hayata. Şairin, "Bir mahşer gerisinde, babası döner bir gün oğlunun derisinde” dediği gibi belki de seffaf bir döngüdür bu...
Şoför bir babanın oğlu olarak Can Yücel’in şiirinde söylediği gibi, “Atlastan bakardım nereye gitti, öyle öyle ezberledim gurbeti” gurbet ve beklemeyi babamdan öğrendim örneğin.
Ne gariptir baba ile oğul ilişkisi... Bazen zirvelerde dolaşır, bazen derinlerde... Sadece babalar ve oğullar anlayabilir ne demek istediğimi. Anne gibi değildir baba. Anne koşulsuz verendir. Saçını çekseniz bile kızmayandır. Farklıdır anne, benzersizdir. Sevgisini hiç saklamaz anne, baba ise özellikle oğul belli bir yaşa geldikten sonra adeta bir ayıp gibi gizler, örten şefkatini. Babalar mesafelidir oğullarına... Önce baba kavramaya çalışır bu ilişkiyi, sonra oğul. Ardından bir mesafe girer aralarına. Hatta bir dönem ufak çaplı öfke, belki nefret bile besler bu ilişkiyi, sonra mesafeler erir ve yakınlaşma başlar. Baba indirirken perdeleri, oğul bir insana yakınlaşabilecek en uç noktaya ulaşır. Acı ki, çok şey kaçırılmış olur.
Hani bir klişe vardır bilirsiniz çocuk ile babası arasında...
Şöyle düşünür oğul:
5-6 yaşında: Babam her şeyi biliyor.
10 yaşında: Babam çok şey biliyor.
15 yaşında: Ben de neredeyse babam kadar biliyorum.
20 yaşında: Şurası bir gerçek ki babamın öyle pek fazla bir şey bildiği yok.
25 yaşında: Babam her şeyi bilmediği gibi, biliyormuş gibi yapıyor.
30 yaşında: Bir kere de babamın fikrini sorsam galiba fena olmayacak.
40 yaşında: Ne de olsa babam, bazı şeyleri biliyor.
50 yaşında: Babam her şeyi bilir.
60 yaşında: Ah, babam hayatta olsaydı bu konuyu kesin bilirdi.
Elbette istisnalar vardır, ancak genelde tuhaf bir yakınlık uzaklık ilişkisi vardır baba ile oğul arasında. Bilim bunu kendi diline göre çevirmeye çalışmış, bu ilişkinin patolojisini kavramayı denemiştir, ama bulunduğumuz nokta pek iç açıcı değildir. Yani baba ile oğul arasındaki ilişkinin yol haritasını bilsek bile yaşanacaklara engel olabilmemiz mümkün değil. Hatta denebilir ki, bu ilişkinin kodlarını çözdüklerini düşünenler, doğal olandan kopacakları için daha büyük sıkıntılara, daha derin yaralara neden olabilirler.
Babanın evladına duyduğu sevgi ve şefkati göstermedeki cimriliği evlada miras kalır bir süre sonra. Annelere gösterilen sevgideki cömertliği nedense babamızdan esirgeriz. Ne ne yazık ki, babanın ölümüyle bazı şeylerin farkına varır çocuklar.
Bir kere yetim kalınır yaş kaç olursa olsun. Ve yapa yalnız hissedersiniz ne olursanız olun. Babasızlıktır yalnızlık. Evlat olmanın yaşla ilgisi yoktur. Ne çocuğun nede babasının yaşıyla. Onun hayatta olup, olmaması belirler yaşınızı. Babanız varsa küçüksünüzdür, yaşınız kaç olursa olsun. O öldüğünde büyümüş olursunuz ancak.
İnsan tuhaf, insan garip... Kaybedeceğini bildiği şeylerin kıymetini bilemiyor. Ve en büyük haksızlığı da oğullar babalarına yapıyor nedense. Oğul, kendi doğduğu zaman ki babasının yaşına geldiğinde kıymetinin en zayıf dönemini yaşar baba. Sonra tekrar oturur hak ettiği makama ama...
Geç kalınmıştır ne yazık ki...
Diyeceğim o ki hayatta iken kıymeti bilinmeli babaların zira:
BABAN GİDERSE
Senin için gerçek ağlayan gider
Nefesin canın, ömrün, sırtın gider
İki kapılı bu handa menzilin gider
BABAN GİDERSE
Dardayken yetişen elin gider
Aklın gider, canın gider
Şu dağlanmış yüreğinde
Çocuk kalan yanın gider
BABAN GİDERSE
Öpülecek elin gider
Bayramın gider
NOT: Aslında bugün CHP ile MHP adayı olan Eklemeleddin İhsanoğu’nu yazmak istiyordum. Sonra düşündüm de CHP'ye de MHP'ye de kalem oynatmaya değmez diye düşündüm. Bugünkü CHP'nin zaten benim duygu ve düşüncelerimi yansıtmaktan çok uzak olduğu çeşitli vesilelerle anlamış bulunmaktayım. Yalnız bu arada aklıma gelen anekdotu sizinle paylaşmak istiyorum.
Bektaşi babasına iki testi şarap getirmişler ve demişler ki baba şunların tadına bir bakar mısın hangisi daha iyi?
Bektaşi babası testilerden birinden bir yudum alıp tükürmüş ve testiyi de yola fırlatmış. Baba demişler öteki testiye bakmadın, gerek yok demiş Bektaşi babası, bundan kötüsü olamaz.
Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.