Nisan ayındayız. Evet gerçekten Nisan ayındayız.
Baharın bütün güzelliği ile geldiği erguvan ve gül mevsiminin bir renk cümbüşüyle arzı endam ettiği o nadide aya girmişiz ve hatta sonuna gelmişiz.
Farkında mıyız bilmiyorum mevsimler akıyor, zaman akıyor, su akıyor, insan akıyor lakin bu içine düştüğümüz curcuna, hengame, katı ve sıkıcı günlerden vakit bulup da kainat defterlerini şöyle gönül rahatlığıyla içimize sindire sindire okuyamıyoruz.
Nisan yağmurlarıyla saçımız ıslanmayalı bilmem ki kaç yıl olmuş?
Örneğin önümüzdeki baharı göremeyecek kaç kişi var aramızda? Bunu bilmiyoruz? Maalesef bilmiyoruz!
Hayatın bizlere sunduğu o muazzam güzelliğin içinde başımızı sadece başımızı para bul için, mevki ve makam için, gayrimenkul ve mal için çevirdiğimizi, biteviye paraya pula tahvil edilen dünyevi meseleler için kah üzülüp kah acılar çektiğimizin farkındayız lakin gerisini unuttuk. Sağlığımızı, sıhhatimizi, ruh halimizi, dünümüzü, yarınımızı, yarimizi, yaranımızı, eşimizi, dostumuzu topyekun her şeyi birer birer unuttuk, yavaş yavaş farkında mısınız?
Üzerimize çöken hırs ve tamahkarlık bulutunu kaldırıp atamıyoruz bir türlü nitekim modern hayatın içinde bizler için kurgulanmış şartlar ve durumlar buna bir türlü imkan vermiyor.
Oysa eskiler bir başka zaviyeden bakmış bahara bambaşka anlamlar yüklemişler.
Kasapların önünde kedi kalmadı artık. Kasaplar bile evlerine götürüyor kediler için kemiklerden sıyırdıklarını.
Akşam pazarlarında ezik domatesler, çürük sebzeler de kalmadı artık. Pazarcılar çocuklarına götürüyor emekli öğretmenlere ayırdıklarını.
Erkekçe zenginliğin asaleti de kalmadı artık.
Hepimiz biliyoruz yurt dışına kaçırdıkları parayla oynaşan alçakların kanlı bifteklerle birbirlerini nasıl doyurduklarını.
Ekranlardaki şiddet dizilerinden sonra ruhsatsız silah sayısı insan sayısını geçmiş.
Hukukta kayırıyor silah tüccarlarının kayırdıklarını .
Bir cümleyle çok şey anlatan insanlarda kalmadı artık. Ekranlarda bütün gün konuşuyorlar da yine de duyuramıyorlar karıncaların duyurduklarını elle yazılan mektuplarında zerafeti de kalmadı artık.
Çocukları ve kadınları koruyan mahalle delikanlıları da kalmadı artık.
Film izler gibi izliyoruz suç mahallinde dolaşan çakalların ve kadınları ve çocukları taciz etmek için nasıl fırsatlar yaratmaya çalıştıklarını.
Karşılıksız iyiliklerin cennetin kapısını açtığını düşünenlerde azaldı artık.
Şimdi karşılıklı kötülüğün getirisiyle beslenenleri seyrediyoruz, yoksulların ekmeğini nasıl kan doğradıklarını ibretle izliyoruz. İyi insanlar görüyor artık. Kaybettiklerini kaç bahar geçse de kazanamayacaklarını.
Geçmişin güzelliklerinin geleceğe nasıl yansıması gerektiğini hatırlatan şarkılarımız vardı.
Gönül tellerimiz titrerdi. Dijital dünyanın kiri, pası onları unutturdu.
Bugünün çocukları yarın emanetlerini geri almaya gelecekler.
Onlara sevgi dolu çocuk bahçeleri mi bırakacağız. Yoksa?
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okuyucuları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.