Nihayet Eylül ayı da geldi. Eylül ayı benim için hüzün ve sevgi ayıdır. Eylül’ de doğduğum için bende Eylül’ ün özel bir yeri vardır. Ahmet Kaya’yı dinliyorum:
‘sen betonlar içinde, ben senin özleminde
Sen yangınlar içinde, ben mazlumun türküsünde
Aydınlığı aradık karanlıklar içinde
Sen dünün hasretinde, ben yarınların derdinde
Sen bir yana, ben bir yana, dostlarımız bir yana
Bölünsek de, çözülsek de, başkaldırdık zamana
Güneşte kavruluruz kıraç topraklar gibi
Hazanda savruluruz serseri yapraklar gibi
Yalnızlığı yaşarız geride kalanlar gibi
Düşer düşer kalkarız her Eylül’ e isyan gibi
Ah Eylül!.. Sen ruhumu uyandıran mevsimin giriş kapısısın!.. Hazan dediler, hüzün dediler,kalbimizi ele verdiler… Sadece Eylüldü gelen, güzelliği göremediler… Oysa benim Eylüllerimde cevizler, incirler, bademlerim var. Tezgahta lüfer, ortada istavrit var. Bağ bozumları, üzüm şıraları, kış hazırlıkları, tatlı esintiler, naif geceler yağmurlar… Güzel başlangıçlar var, bir de, mutlu şarkılar, türküler var…
Eylül deyince aklıma hemen Hasan Hüseyin Korkmazgil’ in dizeleri gelir:
‘ Dostum, güzel dostum,
Bu ne beter çizgidir bu
Bu ne çıldırtan denge
Yaprak döker bir yanımız
Bir yanımız bahar bahçe’
Benim her Eylül’ de bir yanım yaprak döker hüzünlenirim, bir yanım bahar umutlanır mutlu olurum. Güne deniz kıyısından başlanmıyorsa, güneşin altında yatanlar eskisi gibi haşlanmıyorsa göçe hazırlanıyorsa kuşlar, sahile vuran denizyıldızları tekrar denize atılmıyorsa, ağustos böceği pılısını, pırtısını toplamış gidiyorsa ve karıncalar azalıyorsa git gide. Yaz bitti demektir. Balkon kapısını açıyorum berrak ve serin bir ışıkla aydınlanmış rüzgar içeri doluyor. Bu ışıkları da tanırım, bu rüzgarı da. Son baharın ışıkları bunlar. Keskin ve uzak. Eylül’ün şöyle bir değip gecen ilk rüzgarları içimden geçenleri bir bilseniz yine Eylül geldi mutlu ve hüzünlüyüm. 100 yıl kadar önce Fransız yazar Andre Maviros son bahar ve yaşlanma ile ilgili düşüncelerini kaleme alırken: ‘ ilkbaharın yaza, yazın sonbahara geçişi o kadar ağır olur ki, olup bitenler çoğu kez fark edilmez. Sonra soğuk bir sabah karlarla fırtınalarla kış gelir.’ Ve bundan sonra yaşayacağımız sürenin yeni ve farklı bir dönem, bir ‘yaşlılık dönemi’ olduğunda ilk habercisidir.
Kısacası bedeniniz ilkbaharı çoktan bitirmiş, yazın keyfini çıkarıp gününü gün etmiş tam da Eylül’ ün huzurlu sessizliği içindeyken o fırtına kışı tetiklemiştir. Kış kapınızda ise fırtına bahanedir. Ya Eylül’ deki gönül fırtınaları…
‘ Kuytu ormanları tehna bağları
Geziyor mevsimin yorgun rüzgarı
İnce dallar kırık, yapraklar sarı
Geçmiş bu yoldan da, belli sonbahar’
Deniz kıyılarındaki gitar sesleri duyulmuyor da sokak pencerelerinde rüzgarın ıslık sesleri duyuluyorsa, balkonlarda ki ince saz sefaları susmuşsa, kalbi kırık şarkılar eşliğinde yarım kalan sevdaların anonsları başlamışsa. Yapraklar kayıp olup havuzlarda yüzüyorsa ve güneş erkenden çekiliyorsa dünyadan Eylül gelmiş demektir. Gözlerde ki tuzun rengi hüzün rengine dönüşmüşse, anızlar yakılmaya başlamışsa, sokaktaki çocuklar okul telaşına düşmüşse, kanımızı kıpırdatmıyorsa şehirler, ve yine tutsak kalıyorsa trafik denen zulme, yaz bitti Eylül geldi demektir. Gözler yorgunluktan kapandıysa, grup vakti çektiğimiz fotoğraflarda kaldıysa, mendil sallıyorsa bize o sıcak anılar ve bir mevsim daha azalmışsa ömrümüzden yaz bitti Eylül geldi demektir. Birazdan yağmurlar, soğuk rüzgarlar başlar. Üşümeye başlar ruhumuzda, pencere önümüzdeki kuşlarımızda! Yüreklerin, vicdanların bile buzlaştığı bir dünyada, içimizi ısıtan güneşten başka neyimiz var ki zaten!..
Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.