Takip Et
  • 25 Ekim 2019, Cuma

CUMHURİYET BAYRAMI

Meclis Başkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın 28 Ekim 1923 akşamı arkadaşlarına “Yarın cumhuriyeti ilan ediyoruz” demesiyle 29 Ekimde cumhuriyet ilan edildi. Gazi cumhurbaşkanı seçildi. Cumhuriyet ilanını bu olaya indirgemek iki yüzeysel fakat yaygın yanılgıya yol açıyor:

-Ülke cumhuriyete hazır değildi. Gazi bir imkanını yaratıp cumhuriyeti ilan etmişti fakat yaşaması için hep sıkı tedbirler gerekecekti.

-Cumhuriyet bir gecelik ani bir kararla ilan edilmişti… Bu düşünceye de Osmanlı nostaljisi eşlik ediyor.

Cumhuriyet bizde de dünyada da bir evrimleşmenin eseridir. Tarihte mutlak krallıkların ağır sorunları yeni arayışları yol açtı. Bizde Namık Kemal ve Ziya Paşa ve radikal Ali Suavi anayasayla sınırlanmış, kuvvetler ayrımı yapılmış liberal monarşiyi, yani meşrutiyeti savundular. Fakat cumhuriyeti de anlattılar. Hatta ziya paşa “ Cumhuriyet fazilettir, cumhuriyetlerde halkı birleştiren hükümdar değil, vatanseverliktir” diye yazmıştır. Fransız ihtilalinden esinlenen bu görüşleri “ Yabancı fikirler” diye yaftalamak yanıltıcı olur. 3. Selim ve 2. Mahmut da klasik saltanatın artık sorun çözmede yetersiz kaldığını görmüşler, yeni kurumlara ihtiyaç duymuşlardı. Bunun devamı Tanzimat ve meşrutiyettir. Osmanlı modernleşmesinde genel düşünce İngiltere modeliydi, anayasa ve kuvvetler ayrılığı ile sınırlandırılmış bir “ Meşruti saltanatın” “ Birleşik krallık” gibi birleştirici olması umuluyordu. Balkan Harbi bu umutları maalesef söndürdü. Saltanatın son itibarını da Padişah Vahdettin yok etti. Daha milli mücadele başlamadan önce, İzmir işgal edildiğinde İstanbul’da protesto mitingleri yapılıyordu. Bu sırada bir heyet Padişaha gitti fakat kabul edilmedi. Heyette bulunan Halide Edip Adıvar şöyle yazar: “ İçimde Osmanlı hanedanının son günlerini yaşadıkları hissi hasıl oldu.” Namık Kemal’den itibaren gelişen kültür toplumda “ Meclis, Milli hakimiyet, milli irade” gibi kavramları yerleştirmişti. Nitekim Milli Mücadeleyi Mustafa Kemal Erzurum ve Sivas kongrelerinde seçilen “heyet-i Temsiliye” yetkisiyle organize edecek, meşruluk temeli Büyük Millet Meclisi olacaktır. 1 Kasım 1922’de, muhafazakarların da oylarıyla Meclis’te saltanat kaldırıldığında adı konmamış cumhuriyete geçilmişti zaten. Lozan’dan sonra “ Yeni anayasa” konusu gündeme geldi. Meclis’te Yunus Nadi Başkanlığında komisyon kuruldu. Basında nasıl bir cumhuriyet olması gerektiği tartışılıyordu. Hatta Ankara bu tartışmaları erken bularak Vatan gazetesi sahibi Hüseyin Cahit Yalçın’ı uyarmıştı. Cumhuriyetin ilanından bir ay önce Hüseyin Cahit’in tanin gazetesi manşet atmıştı: “ Türkiye Halk Cumhuriyetinin yeni anayasası tanzim edilmiştir… Mebuslarda bu sisteme eğilim vardır.” (26 Eylül 1923 ) tartışılan, cumhuriyet değil, modeliydi. Hüseyin Cahit ve Ahmet Emin beyler cumhurbaşkanının partiler üstü olacağı, kuvvetler ayrılığına dayalı bir cumhuriyet istiyordu. Yunus Nadi ile Celal ve Suphi Nuri Beylerin savunduğu ise geniş yetkili ve partili cumhurbaşkanına ve kuvvetler birliğine dayalı cumhuriyetti. “ Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz” sözü, Meclis’te muhaliflerin bulunmadığı sırada ikinci modeli geçirmekle ilgili bir zamanlama ifadesidir. Cumhuriyetimiz uzun bir evrimin eseridir, evrimleşerek devam edecektir. Kuvvetler ayrılığı ve hukuk devleti ilkeleriyle bütünleşmek üzere değişimlerle devam edecek, ilelebet payidar olacaktır. Ama son yıllarda Bayram kutlamaları bazı kesimlerin Atatürk’ün bizzat kendisinin kurduğu diyanet işleri başkanlığı hutbelerde ne hikmetse cumhuriyetimizin kurucusuna bir Fatiha’yı çok görmekte camilere bayrak asılmamaktadır. Atatürk’e küfreden, keşke Yunan galip gelseydi diyenleri; Diyanet işleri başkanı ziyaret etmekte, sanki Allah’ın günleri yokmuş gibi ziyaretini 9 Kasım’a yani Atatürk’ün ölüm yılına bir gün önceye denk getirebiliyor. Diyanet işleri başkanlığı, bir genelge yayınlasa ve ulusal bayram günlerimizde camilere bayrak asılmasını sağlasa… Diyanet işleri başkanı Ali Erbaş: “ Camiler ümmetin yeridir. Camilere her milletten insanlar gelir. O yüzden bayrak asılması uygun değildir!” Diyerek karşı çıkmaktadır. Cuma günleri okunan hutbeleri tek elden hazırlayıp camilere gönderen Diyanettir. Bakalım bu Cuma günü hutbesinde bayram nedeniyle Atatürk ve silah arkadaşlarından bahsedecekler mi? Diyanetin kendi kurucusu Atatürk’le sorunu nedir, alıp veremediği nedir? Doğrusu anlamış değilim.

Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.