MİLLİ DUYGUMUZ: LİNÇ
Milli Sporumuz: Güreş
Milli Yemeğimiz: Kuru fasulye
Milli İçki: Rakı
Milli İçecek: Ayran
Milli Duygu: Linç
Siyasi görüşler değişse de Türkiye’de yaşanan herkesin milli duygusu; Linç.
Farklı düşünün herkes sosyal medya üzerinden birbirine küfür ediyor. Hatta öldürmeye varan tehditler savuruluyor. İktidar da, muhalefette bu durumdan müşteki. İşin tuhaf olanı durumdan şikayetçi olan kesimlerin de bu kampanyaları yapması. Çünkü ortak düşünce de birleşilemeyen Türkiye’de milli duygularımız da linç olmuş vaziyette…
Maalesef bu durumu her zaman izliyoruz. En ufak bir sosyal medyada da herhangi bir paylaşım yaptığınızda buna karşı olanlar tarafından lafla, sözle hatta daha ağır biçimde linç ediliyorsunuz. Herhangi bir twit attığınızda veya görüntü bir mesaj yayınladığınızda sosyal medyada eleştiri küfür ve tehditle karşılaşıyorsunuz.
Aslında belki bizde o atılan twetleri bizde onaylamıyoruzdur. Ama linçe karşı çıkıyoruzdur. Karşı çıkmalıyız da…
Yapılan eleştiri, eleştiri olmaktan çıkmışta olabilir. Ama yapılan; sosyal medyada oluşan tepki linçe dönüşüyorsa o zaman bu olay kabul edilemez oluyor.
Sosyal medyada yapılan bu linç, kişiyle tesadüfen karşılaşınca tamamen fiziki müdahaleye dönüşüyor. Ve kaba kuvvet devreye giriyor. Birde bu şekilde kaba kuvvet gösterenlerin akabinde serbest bırakılmaları olayların üzerinde tuz biber dökülmüş gibi oluyor. Olayları çıkaranların ifadeleri alınırken söyledikleri: “Milli duygularımıza hakim olmadık” demesi bizi içinde bulunduğumuz tehlikeyi gösteriyor. Bu ülkede 1970’lerden beri “Milli duygu” adına ne suçlar işlendi. Ne itibar suikastları, ne faili meçhuller, ne katliamlar gerçekleştirildi. Her türlü siyasi görüş karşısındakini linç etmek için kavrama sığındı. Terbiye sınırlarını aşan kişiler de olabilir. 1970’lerden de 80’lere, 2000’lerde ve belki de hala linçe uğrayan aydın, sanatçı ve siyasetçiler var.
Herkes suç işleyebilir, benim karşı çıktığım hukuk dışında toplumsal cezalandırma olan linçtir. Sosyal medya hesapları üzerinden linç, sokakta şiddete dönüyor. Bunun mutlaka kontrol altına alınması gerekiyor. Yeni bir seçim arifesindeyiz. Bunun mutlaka kontrol altına alınması gerekiyor. Yoksa linçi tetikleyen bu milli duygunun sonun bizi milli felakete götürecek. Tüm dünyada “Demokrasi” yükselen değil aksine kan kaybeden bir değer. Pek çok yerde otokratik yönetimler giderek revaçta olmaya başladı. Bizim ülkemizde bu “trent”den hiç şüphesiz nasibini aldı alıyor. Zaten tarihi geçmişinden 1950’lere kadar “kuvvetler birliği” esasına göre bir yönetim geleneğine sahip ülkemiz hani biraz da “fiili” bir anlayışla dümeni tekrardan “tek adam”lığa doğru kırmış gözüküyor. Bu sistem “iyidir ya da kötüdür” tartışmasına girilebilir. Bildiğimiz “kuvvetler ayrılığı” ilkesine göre yaşadığımız zamanlarda Demirel’den Özal’a hep bir “başkanlık” sistemi özlemi ifade edilirdi. Tabii ki denge denetim mekanizmalarının iyi işletildiği ABD’de de kuvvetler ayrılığı ile başkanlık sistemi bir arada yürütülüyorsa da bizim bahse konu yöneticilerimizin “başkanlık”tan muratları yargının ve yasamanın ayaklarına pek dolanmadığı bir model idi.
Diyeceğimiz, galiba bizim realitemiz başkanlık sistemi.
Bu sebeple, iktidar el değiştirse bile, yerine gelenlerin parlamenter modele geri dönüş için hevesli olmayacağını tahmin etmek zor görünmüyor. CHP’nin parlamenter sisteme geri döneceğiz, sözü ise sadece bir aldatmacadan ibaret gözüküyor.
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.