Geçtiğimiz 6 Temmuz Pazartesi günü ünlü mizah yazarı Aziz Nesin’in ölümünün 20'nci yılıydı. Çeşitli anma törenleriyle anıldı. Asıl adı Mehmet Nusret olan yazarın kitaplarının tirajı 8 milyonu aşmıştı.
"Türk milletinin yüzde 60'ı aptaldır" diyen Aziz Nesin, aşırı tepkiler üzerine, "Niye kızılıyor ki oranı oldukça düşük tutmuştum oysaki" demişti.
Aziz Nesin’le ilk tanışmam bir kitapla oldu: Hayvan deyip de geçme…
Acayip, kimi hüzünlü, kimi gülünç hayvan hikayeleri anlatıyordu ve sevmiştim kitabı. Orada durulur mu? Tiryakisi oldum ve bütün ortaokul yıllarım da Aziz Nesin kitapları okumakla geçti. Günlerimi Fil Hamdi, Damda Deli Var, Kazan Töreni, Gözüne Gözlük Sosyalizm Geliyor Savulun, Şimdiki Çocuklar Harika, Vatan Sağ olsun, Gol Kralı, Zübük… Müthiş bir hazine bulmuştum ve hem okuyup eğleniyor hem de o türden öyküler yazmaya çalışıyordum.
Aziz Nesin'den Varlık Yayınları'nın o küçük boy kitaplarına geçecektim. İlk okuduğum şairler, her nasılsa Enver Gökçe ve Hasan Hüseyin olacaktı. Sonra yolumun üstüne John Steinbeck, Maksim Gorki, Hemingway ve Neruda gibi yeni dostlar çıkacaktı. Kitaplarında bir kader olduğunu nereden bilecektim?
Bir ortaokul çocuğunun dikkatleri ve dünya algısıyla Aziz Nesin’i okuyor ve bu kitaplardan zevk alıyordum. Fakat bir şey beni rahatsız ediyordu. Aziz Nesin’in çoğu kasabalı siyasetçileri, genellikle dindar insanlardı fakat her türlü ahlaksızlığı işliyorlardı. Kurnazlık, düzenbazlık, çıkarcılık, ikiyüzlülük sonradan görmelik onlardaydı. O zamanlar politikacılar ve onların hayatları bizlere çok uzaklardaydı. Haklarında pek bir şey bilmezdik. Bu yüzden bir politikacının hem dindar hem de yalancı, sahtekar ve üçkağıtçı olabileceğini aklıma sığdıramıyordum. Aziz Nesin’in onlara haksızlık ettiğini düşünürdüm, kızardım ona fakat onu okumaktan da geri durmazdım. Çünkü fena halde eğlenceliydi anlattıkları. Bir "Zübük" vardı ki sormayın! İnsan, onun haline gülsün mü ağlasın mı bilemezdi. 'Bu kadar da olmaz' derdiniz. Göz boyacılığının alasını yapıyordu.
Ne kadar çetin vaziyetlerle karşı karşıya kalsa da her defasında dört ayak üstüne düşmeyi başarırdı. En kötü, en aşağılık, en süfli hallerden bile kazançlı çıkmayı bilirdi.
Konuşmaya başladı mı akan sular dururdu. Bir nutuk attı mı, muhaliflerini anasından doğduğuna pişman ederdi. Bir "Muhterem ve aziz vatandaşlarım’’ deyişi vardı… ‘’Bu Zübük ne Zübükoğlu Zübük'tür bir bilsen bey…’’derlerdi onun için. "Bunun oyununa Zaloğlu Rüstem dayanamaz. Çünkü alttan güreşir ve kancıklığın her bir kanunu bunda toplanmıştır." O günlerden sonra Aziz Nesin’e bir daha dönmedim. Aradan uzun yıllar geçti. Yakınlarda yeniden aklıma düştü Aziz Nesin, okumak istedim. Kitaplarının hepsi dağılıp gitmişti. Kitapçıya gidip bir kaçını aldım ve o eski tatları bulmak hülyasıyla okumaya koyuldum. Evet, bazı öykülere yine gülüyorum. Aziz Nesin’in gözlem yeteneğine, insan tiplemelerine, duru diline bir kez daha hayran kaldım. Fakat daha önemli bir şeyin farkına vardım. Henüz acemi okurken, yazarın dindar politikacı tiplerini çizerken fazla aşırıya gittiğini, bu insanları aşağıladığını düşünüp ona kızmakla haksızlık etmişim. Aziz Nesin, haklıymış ve kişisel çıkarları için halkın dini duygularını sömüren insan var olabilirmiş, hem de çok fazla...!
Şüphesiz Aziz Nesin’in anlattığı dindar görünümlü, üç kağıtçı kasaba siyasetçileri birer prototipti. Her zaman, her çağda, her partide rastlanabilecek insanlar… O politikacı tipi, şimdi kasabadan çıkmış ülkeyi yönetiyor. Üstelik her hali ve tavrıyla her konuşmasıyla Aziz Nesin öykülerinde tasvir edilen tipleri çoktan geride bırakarak… Sanki Aziz Nesin, yazmış bunlar oynuyor, muazzam yalan söylüyorlar hatta yalanı bir devlet politikası haline getirmişler. Dünyalıklara fazla düşkünler. Pervasızca ülkenin bütün servetini eşe dosta peşkeş çekiyorlar. Hak hukuk adalet tanımıyorlar. Bin türlü pislikleri ortaya çıktığı halde sihirbaz gibi sıyrılıp çıkmayı biliyorlar, yüzleri bile kızarmadan ortalıkta dolaşıyorlar. Elbette vatan, bayrak, ecdat, din, iman, ahlak diye gürlemeyi ihmal etmiyorlar. Halkın değer verdiği ne varsa onları istismar ediyor, benzeri görülmemiş bir beceriyle siyasi rantta çeviriyorlar, 'cami' diyorlar, 'ezan' diyorlar, 'ecdadı fatih han' diyorlar. Ahali dayanamayıp ayağa kalkıyor coşkuyla alkışlıyorlar tıpkı Zübük'te siyasi rakibi Avukat Burhan'ı "yenmek" için kasabaya ikinci bir cami yaptırmaya karar verip törende ateşli nutuklar atan Zübükzade İbraam gibi… "Hep din kardeşiyiz, aramızda ayrılık gayrılık yok. El ele verelim, birlik olalım.’’
Aziz Nesin’e özür borçluyum. Orhan Kemal’e ve başkalarına da. Yazdıklarının eksiği var, fazlası yok. Halkın dini duyguları üzerinden saltanat kuranlar artık kasabalarda değil, saraylarda yaşıyor. Dilimizde bir deyiş vardı; "Absürt, komik, gerçek olması mümkün görünmeyen, akla gelmeyecek olay ve durumlar için Aziz Nesinlik" derdik. Bu söz, bugünlerde olup biteni karşılamıyor, bugünlerin icraatı Aziz Nesin'i çoktan aştı. Bunlar artık Mahzar Osmanlık…
Hepinize mutlu hafta sonları sevgili Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.