Öncelikle Nazım Usta’dan ufak bir alıntı:
“Aşk olsun sana çocuk, aşk olsun
Elbette Türkiye’de en uzun koşuysa devrim
O, onun en güzel yüz metresini koştu
İlk o fırladı lüverden en sekmez mermisiylen
En hızlısıydı hepimizin, ilk o göğüsledi ipi…”
16 yaşında bir çocuk çıktı; Berkay Gezgin İmamoğlunun otobüsünün peşinden koştu ve çılgınca bağırdı: “HER ŞEY ÇOOK GÜZEL OLACAK EKREM ABİ!” diye.
İstanbul’da 25 yıllık parti ve belediye başkanını değiştirdi. Belki de Türkiye başkanını değiştirecek ileride… Göreceğiz. Aşk olsun sana çocuk… Aynı anda şu tabuları da yıktı. Erdoğan yenilmez, AKP ne anlatsa seçmeni inanır, katakulli yapar seçimi vermezler, CHP’liler sandık yerine tatile gider. Kürtler Apo ne derse onu yapar. Dindarlar CHP’ye oy vermez, kadından ülkücülere lider olmaz. Dingil kırıldıktan sonra akıl veren çok olur. 1970’li yıllarda Demirel bu sözü; zamanında elini taşın altına koymaya yanaşmayanları, iş işten geçtikten sonra akıl vermeye kalkanlar için söylüyordu.
Şimdi herkes İstanbul seçimlerinin neden kaybedildiği konusunda bülbül kesildi yaa, acaba 23 Haziran akşamından itibaren o orijinal(!) düşüncelerini döktürmeye başlayanlar, bir öncesine kadar neler konuşuyor ve yazıyordu? Arşivler ortada! 23 Haziran tablosunu oluşturan şartlar 2014 mahalli seçimlerinde uç vermişti. Acaba gören ve gerekli tedbirleri sıralayan olmuş muydu?
“Mesaj alınmıştır.” Denildiği halde bunun gereği neden ve niçin yapılmadı? 31 Marta kadar en esaslı muhasebeyi yapan AKP, ne oldu da son dönemlerde bu becerisini tekrarlayamadı. Soruları çoğaltmak mümkün ama hepsi sonunda gelip tek bir noktada düğümleniyor: Netice! Hüküm neticeye göredir…
31 Mart öncesindeki söylemin maliyeti (Beka, zillet vs.) ve onun getirdiği netice ortada iken, 23 Haziran’da bir başka yanlışlıklar silsilesine düşmek hangi stratejinin eseriydi acaba?
AKP’yi kaybettiren nedenleri sıralamak şöyle sıralamak mümkün:
1- Parti dışı bileşenler: AKP küskünleri. Her birinin ayrı hikâyesi var ama ortak payda ekonomik sıkıntı, süreliler üzerindeki ırkçı söylemlerin etkisi, güç zehirlenmesinin yol açtığı kibir, gurur yüksekten bakma ve Berat Albayrak’a aşırı bir kızgınlık…
Partililer arasında öyle şeyler dile getiriliyor ki hepsi ayrı ayrı incelenmeye değer.
Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan kesimi partiden adam ayartmayı eskiden gizli yaparlarken şimdi işi aleniyete döktüler.
Terörist başının mektubu ve kardeşinin TRT ekranlarına çıkarılması, böyle bir yöntemi kim bulmuşsa rakibe çalışmıştır. 31 Martta HDP’ye kızıp sandığa gitmeyen ya da AKP’ye oy veren 200 bine yakın kürt seçmenin bu kez terörist başından keramet beklenmesine kızarak Ekrem İmamoğlu’na oy vermesi şeklinde tecelli etmiştir.
Cumhur ittifakının önünde çok zor bir dönem var: Uluslar arası sorunlar, ekonomi ve güvenlik S-400 sorunu F. 35 uçakları sorunu, Doğu Karadeniz’de petrol aramaları, Suriye’nin kuzeyindeki YPE varlığı, İdlib , Rusya ile ilişkiler gibi konularda iktidarın yumuşak karnı İstanbul seçimlerinin kaybedilişi olmuştur.
Gerçi muhalefet partilerinin hiç biri erken seçim sözünü dillendirmedi ama Türkiye’yi ve iktidarı sıkıştırmak istedikleri anda artık yüzde 54’lük bir kitlesel meşruiyeti ortaya atacaklardır. Öte yandan millet adalet ve huzur istiyor. Halk yarınlara güvenle bakmak istiyor.
AKP seçim neticelerini iyi analiz eder ve gereklerini yerine getirirse devam eder.
Eğer halkın istediklerine sırt çevirirse; Malkoçoğlu, Dadaloğlu, Kerimoğlu, Köroğlu, gibi yiğitleri çıkaran halk, son çıkardığı İmamoğlu’nu daha yükseklere taşır.
Yazımıza Nazım ustanın şiiriyle başlamıştık yine onun dizeleriyle bitirelim:
Hoş geldin!
Kesilmiş bir kol gibi
Omuz başımızdaydı boşluğun…
Hoş geldin!
Ayrılık uzun sürdü. Özledik, gözledik
Hoş geldin
Biz, bıraktığın gibiyiz, ustalaştık taşı kırmakta
Dostu düşmandan ayırmakta…
Hoş geldin. Yerin hazır.
Hoş geldin dinleyip diyecek çok
Fakat uzun söze vaktimiz yok
Yürüyelim Güneşe doğru…
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.