Çok sevdiğim bir söz vardır. 18. yüzyılda yaşamış Amerikalı Senatör Daniel Webster: “Eğer bir şekilde sahip olduğum tüm güç elimden alınsa ve sadece birini seçmeme izin verilse konuşma gücünü seçerdim. Çünkü, sadece bununla diğerlerini de kolaylıkla geri kazanabilirdim” demiş. Aynı bu sözde olduğu gibi güzel ve doğru konuşma, etkileyici hitabet, zengin kelime haznesi ve kelimeleri yerli yerinde kullanmaktan geçiyor ve geçer.
Bizi birbirimize tanıtan, kelimelerden başka nedir ki? Konuşurken yaptığımız, kelimelerimizi değiş tokuş etmek değil midir? Aramızda gidip gelen her söz, zarfı kapalı bir mektuptur aslında. Açılıp okunacak, okunup yorumlanacak bir mektup değil midir? İçinde nabzımızın atıp durduğu canlı bir mahluktur her kelime; sırlı bir yumaktır ki çözülmeyi bekler. Kelimelerin bir büyüsü olduğuna inananlardanım ben. O, bıraksan rüzgarda savrulup gidiverecek harfler yan yana gelip nasıl bir anlam denizine dönüşür, nasıl bir doluluğa ulaşır da sırrımızın ulağı olurlar? Büyüdür, büyü!.. Hem herkesin hem yalnız bizim…Kendine yar ettiğin, ruhunun kimyasını kattığın kadar senindir bir kelime.
Bizi bizden iyi tanıtan kelimelerimiz vardır. Ruhumuzun, girip içine yuva yaptığı, rengimizle boyanan, kokumuzla kokulanan kelimeler… Adımız, parmak izimiz, alameti farikamız olmuştur artık.Uzun yıllar var ki içimizde ikinci bir ben gibi konuşmaktadır.
Ve fakat sorsalar, hemencecik söyleyemeyiz hangisidir o. Belki tanınmaktan korkarız, belki de eksik kalacağından bir yanımızın. Zordur, bütün benliğini bir kelimeye sığdırıp bağışlayıvermek birine.
En sevdiğin kelime hangisi? diye sorulsa ne cevap veririz? Bana sordular, susup kaldım. Bu kadar zor olduğunu bilmezdim. Hangisi benim kelimem? Nasıl seçeceğim? Düşünmeye başlayınca kaçışıverdiler; tenhada kalakaldım. Aklımdan geçenler yok değildi; ama hangisini diğerlerinden üstün tutabilirdim ki? Birini seçince diğerlerini küstürmekten korktum. Ama netice de birini söylemem gerekiyordu, söyledim. Belki bir tek kelime sorulmamalı insana; “senin kelimelerin hangileri?” denmeli. O zaman daha kolay olurdu yanıtlamak. Öyle olsa hangilerini sıralardım bir çırpıda? Anne ile başlardım. Sonra gökyüzü, deniz, su, rüya, hülya, hüzün, bahar, Nisan, Eylül, mavi, sabah, gün, çocuk… Bunları sayardım.Ama bir tek kelime istediklerinde bunların hiçbirini değil, “hayal”i seçtim ben. Niçin mi? Doğrusu bu ya kesin kes bir yanıtı yok. Seçmenin zor olduğu zamanlarda içinin sesini dinler insan, o nereye götürürse, neyi işaret ederse ona tutunur.
Kararımı verince anladım ki ben aslında bir hayal adamıyım. Şu bildiğimiz gerçek hayatın yAnıbaşında paralel bir ırmak gibi hayal alemi akıp gidiyor. Ve ben, aslında burada, yeryüzünde, yaşıyor gibi dursam da zamanımın büyük kısmını o hayal ırmağında yüzerek geçiriyorum. Boşuna dememiş şair “insan hayal ettiği sürece yaşar” diye…
İki kapılı bir odaysa yaşadığımız mekanlar sıkıldıkça hayal aleminin penceresini açıp, seyre dalıyorum. Orada sonsuz mavilikte yaz gökleri, o göklerde uçuşan kuşlar var. Avlularında ortancalar, köpüren kireç badanalı küçücük evler arasından geçen dar sokaklar, sınırsız denizlere doğru uzanıyor. Ahmet Haşim’in “O belde”sini andırır bir ülkede çocukluk anıları, anne kokusu, güneşli sabah uykuları, dostların kuşattığı rakı balıklı akşam sohbet ve muhabbetleri… Sonu gelmez hülyalar… İçine de ne çok şey, ne dünyalar sığar hayallerin….
Her yazı yazanın, her şairin vazgeçilmez kelimeleri vardır ve illaki biri en çok yakışandır ona. Yahya Kemal Beyatlı deyince neler gelir akla? Vuslat, rüya, ufuk, canan, mevsim, ruh, keder, hatıra, hayal, sükun…
Seçmek zor. Yazdıklarının tamamına bakılırsa Tanpınar’ın kelimesi herhalde rüya olurdu: “Bir güzel masalda yaşar gibisin/karşında İstanbul beyaz vetülden/ Mahzun rüyasını dinle mevsimin/ Dağılan yapraktan, son uçan gülden.” Dağlarca’nın da çoktur dilinden düşürmediği; ama en çok nasip geçer şiirlerinde: “Nasibim kadar büyük memleketler / Çağırır beni uzaktan.” Hilmi Yavuz’a bir tek kelime yeter mi? Hüzün,yol,akşam, yaz… Hangisidir onun kelimesi? “Ben hep yollar düşledim/ Derin yollarda yürürken” ya da kitabına seçtiği o güzel ismin geçtiği dize: "Ve ne uzun bir büyü’sün yaz!”
Herhalde bunlardan biridir onu en iyi anlatan. Seçmek ne kadar zor olsa da güzel bir oyun bu. Kelimelerin rüzgarına kapılıp onlarla savrulmak.
Ve ben, o hayal aleminde yaşamaktan memnunum.Yahya Kemal’in dediği gibi, “Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer/ İyi güzel anılarla geçmişse eğer…”
Zaten hülyası kalmayınca hayatın ne zevki var?
Hayallerimde asılı kaldım
Hala dün gibi bak mahzun bakışın
Sevdim ben diyerek gönül yakışın
Sineme vurarak benden kaçışın
Hayaller benimle asılı kaldı
Bak nasıl sevmişim belki anlarsın
Gün be gün sen de o korda yanarsın
Sevdim ben diyene inan kanarsın
Hayaller gözümde asılı kaldı
Gönlümü acıtır sensiz geceler
Her yeri sarmış bak sende benceler
Oysa ki aşk bende güzel heceler
Hayaller gönlümde asılı kaldı
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.