Aydın’daki bazı gençler sarı civcivler (Belediye otoları) geçerken ‘mobil huzurevi geçiyor’ diye dalga geçiyorlarmış. Malum tüm Türkiye’de 65 yaşını bitiren yaşlılara şehir içi ulaşım bedava oldu ya, yaşlılar bu otobüslerle gittikleri için gençler otobüslerde yer bulamadığı için kızıp aralarında bu söylemi geliştirmişler. Bu söylemi duyunca 72 yaşında bir emekli olan ben gençlerimiz adına utandım. Hem de o bedava ulaşımı hiç kullanmadığım halde… Gençler büyüklerine bu kadar mı saygı duymaz hale geldiler hayret etmemek elde değil. O gençler de bir gün yaşlı olacaklarını, yaşlıların durumuna geleceklerini bilmiyorlar mı?
Yaşlandığınızda olayları daha farklı görürsünüz. Bugün yemeğimden oldum ama yarın kolaylıkla yeni bir ekmek bulabilirim… Bu, yaşlıların bilgeliğidir. Kalıcı kazanımları anlık zaferlere yeğ tutmayı bilmek gerekir. Yazımıza bir öykü ile başlayalım: Yaşlı adam tüm hayatı boyunca çalıştı. Emekli olduğunda oğlunun çekip çevirmesi için bir çiftlik satın aldı ve geri kalan günlerini buradaki büyük evin verandasında oturarak geçirmeye karar verdi. Oğlu çiftliği üç yıl yönetti ama üç yılın sonunda bu durum zoruna gitmeye başladı. Arkadaşlarına, “babam hiçbir şey yapmıyor.” diye anlattı. “Ben onun karnını doyurmak için köle gibi çalışırken o bütün zamanını bahçeyi seyrederek geçiriyor. ”Sonunda bir gün bu adaletsiz duruma son verme kararı aldı. Büyük bir tahta kutu yaptı ve onu verandaya getirip babasına: “Baba gelip şu kutuya girer misin?” Babası oğlunun dediğini yaptı. Oğlu kutuyu alıp kamyonetin arkasına koydu ve kamyoneti bir uçurumun kıyısına sürdü. Tam kutuyu uçurumdan aşağı atmaya hazırlanıyordu ki içeriden babasının sesini duydu: “Oğlum, beni uçurumdan at ama kutuyu saklamayı unutma. Zira bu yaptığınla örnek teşkil ediyorsun, hiç şüphesiz senin çocukların da senin için bu kutuya ihtiyaç duyacaktır.”
Yaşlı adam bindiği otobüste yer olmadığını görünce bastonuna dayanarak ayakta durmaya çalışıyordu. Fakat otobüs hareketlenince yaşlı adamın bastonunu kayıyor ve dengesini sağlaması zorlaşıyordu. O sırada yaşlı adamı oturduğu koltuktan gülerek seyreden bir genç adama seslendi: “Bey amca o bastonun ucuna bir lastik taksaydın böyle kaymazdı.”
Yaşlı adam gence şöyle bir baktıktan sonra “Oğlum o lastiği zamanda baban taksaydı, senin gibi saygısızlar meydana gelmezdi!” dedi. Geçenlerde Ankara’da toplanan yaşlılık şurasındaki konuşmacıların mesajlarına baktım: “Yaşlılara sahip çıkmak boynumuzun borcudur. “ Yaşlı insanların yanından kaçan yakınları işaret ederken kurduğu hüzünlü cümleye baktım. “Yaşlılar tek başına hayatını sürdürdüğü bir dünya istemiyor.” Ne acıdır ki şimdiki zamanda bayramlar bile evlatlarını bekleyen yaşlı insanların mağrur yalnızlığında kutlanıyor. “Mesajımı aldın mı anne, ben Alanya’dayım!” . “İyi bayramlar baba, ben Çeşmedeyim!”
İnsanlar eskir de hikayeler eskimez. O yaşlı insanlar ne çok şeyin sahibidir. Onlar mal mülk gücüne değil, yürek zenginliğine bakar hâlâ. Herkesten derin bakarlar hayata. Anılardan ödünç aldıkları giysiler vardır üstlerinde. Renklerin kayıp cennetinde çocuklar resimleri çizerler camlara. Bayramlarda geçmişten gelen at arabalarına binip içlerindeki çocukları gezdirirler. İçi lokumlu mendillerin aslında alın terini silmek için verildiğini en iyi onlar bilir. Yaşlı insanların yüzlerindeki çizgilerde çocuklarının, torunlarının rengarenk görüntüleri asılıdır hala. Bu hayat kavgasında yaşanmamış gençliklerin hesabını en iyi onlar bilir. Saygılarından susarlar. Gözlükleri burunlarına inmiştir çoğunun… Bazıları oğul evinde, bazıları huzurevinde. Çocuk ve torun sevgisi onları hayata bağlayan en büyük servettir. O yüzden gözleri arkadadır.
Güneş batarken yalnızlıkları daha bir ayaklanır. Bazen kendi seslerini dinlerler, bazen de eskilerden kalan şarkıları. Onlar hızlı giden bir tren camından yolları seyreden dertli ve hüzünlü yolculardır. Yağmurları hiç ama hiç durmaz ve dinmez…
Ölümsüz aşklar onların yüreğinde anlatılamamış destanlardır. Bazen otobüslere, minibüslere binerler de şimdiki gençlere “Ayakta durmanın” fotoğrafını imzalarlar. Teknolojik gençliğe nostaljik bir bakış atarak!
Yaşlı insanların yüreklerinde bir kitabın en değerli sayfaları saklıysa lütfen okuyalım. Gözlerinde kaybolurken, ömürlerinin son baharında onları başımıza taç yapalım. Onlara gözümüz gibi bakalım. Şayet bakamıyorsak bizlere de bakılmayacağının anonsunu hep birlikte yapalım. Ne demişler: “Gençler bilse, ihtiyarlar yapabilirse.” Onların tecrübelerinden yararlanmaya bakalım.
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.