1960 yılların sonlarında her iki garda çok yoğun bir trafik olurdu. Anadolu’dan gelenleri Haydarpaşa garı karşılar. Avrupa’ya gidecekleri Sirkeci Garı uğurlardı. Devlet Demir yolları ile İstanbul Büyükşehir belediyesi Haydarpaşa garı için kapıştılar. Birbirlerine söylenmedik söz bırakmadılar. Ve iş mahkeme kapılarına düştü. Hangi tarafın haklı olduğuna adalet karar verecek. Bu söz düellosu benim eski anılarımın canlanmasına vesile oldu. Zaten Türkiye’deki vatandaşlar arasında bir anket yapılsa mutlaka bu iki gardan birinde anıları vardır. Ben zaman zaman yalnız kalma ihtiyacı hissettiğimde garlara veya rıhtımlara giderim. Tren raylarını izlemek, gar bekleme salonlarında oturmak, gar restoranlarında bir iki tek atmak, şöyle kendi kendimle hesaplaşmak, beni rahatlatıyor. Gar restoranlarının kendine özgü bir havası vardır. Biraz salaş, garın güneş görmeyen köhne, konuşlandırılmış bir havası vardır. Biliyor musunuz ben halen en samimi dostum ve arkadaşım olan rakıyla bir gar restoranında tanıştım. Yıl 1961, Haydarpaşa lisesinde yatılı okuyorum. Bir hafta sonu lisenin önündeki yoldan Haydarpaşa garına indim. Garda gezinirken birden eski ve tarihi mobilyalarla döşenmiş gar restoranına gözüm ilişti. Restoran sanki bana içeri gel der gibiydi. Gayri ihtiyarı içeri girdiğimde vitrinli buzdolabındaki mezeler dikkatimi çekti. Gemlikten gelen siyah zeytinin üstüne kaz dağlarının kekiklerini serpiştirmişler. Erzincan tulum peynirinin yanında Van’dan gelme ceviz içini tam ortasından ayırıp özenle dizmişler. Antalya’dan gelen domates, Ceyhan’dan karpuz, Edremit’ten zeytinyağı, Aydın’dan incir… Burası Haydarpaşa garı ve lokantası… Anadolu meyvesiyle, sebzesiyle, insanıyla çoluk çocuğuyla buraya akıyor. Haydarpaşa garı İstanbul’a açılan en önemli bir kapı, ışıklı aydınlık bir yapı, burada hatırlıyorum ne çok Türk filmi çekilmişti. İstanbul’un kimliği, girişi burada başlıyor. Türkiye’nin de tarihi… Anadolu’dan gelenler, Anadolu’ya gidenler buraya indiler, buradan bindiler gidecekleri şehirlerine, kasabalarına, köylerine buradan ulaştılar. Kadın, erkek, çocuk, genç, dede, nine, sivil, asker yurdun dört bucağı tamı tamına 150 yıldır burada trenlerden indi, İstanbul’a kavuştu. Buradan trenlere bindi, güzelim demiryollarıyla Anadolu’ya ulaştı. Gar restoranında önümde çoban salata ve duble rakı, karşımdaki pencereden görülen tren rayları yani demiryolları… Tren düdüğü, hasreti ve özlemi yansıtır. Nice feryatlar, haykırışlar, çığlıklar gizlidir tren düdüklerinin yankısında… Bizim nesil ve bizden öncekiler için garlar ve trenler çok farklı anlamlar taşır. Tren düdüklerinin lokomotif seslerinin ve kara tren dumanlarının yaşamımızda, anılarımızda derin izleri vardır. Nice tren düdükleriyle sevdiklerimize özlediklerimize kavuşmuşuzdur, ya da nice tren düdükleriyle sevdiklerimizi uğurlamışızdır. Yeni özlemlere veya güzel günlere… Hele o müzik dinletisi gibi ritimli sesler çıkaran trenlerin içinde olmak ne büyük keyif verir yolculuk yapanlara… Biz trenlerle, trenli şarkılarla, türkülerle büyüdük. Garlar, raylar, gar restoranları kısacası tüm demiryolları bir gönül köprüsü oldu benim ve birçoklarının… Nice sevda ve özlem güvercinleri uçurduk, o upuzun uzanan yürek damarlarımızdan bilinmezliklere doğru… Bazen giden trenlerde yüreklerimizden birer tel koptu, bazen de trenler sevgiyi ve dostluğu getirdiler bize… Her garın, her gar restoranının bir hikayesi vardır, dinlemesini bilirseniz size de anlatırlar. İsterseniz bir deneyin. İşte İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan Sirkeci gar lokantasının duvarında okudum aşağıdaki şiiri:
Su serperler ya gidenlerin ardından
Dün askere Hint’e, Yemene
Bu gün ekmeğe
Yaban ellerine
Dönmezler de ondan
Yoksa niye serpsinler
Sirkeci’den tren gider
Ona binen verem gider
Bir kampana çalar
Analar ağlar
Oğuuul, Oğul !
Çocuklar öksüz
Gelinler dul
Sirkeci’den tren gider
Evim barkım viran gider
Biz hep atla geçtik Tuna’dan
Böyle geçmedik Avrat, uşak
Biz hiç böyle göçmedik beyler utansın
Sirkeci’den tren gider
Varım yoğum, törem gider
Tuna bizden utanır, biz Tuna’dan
Yüzüne kapatır ellerini
Ağlama be Tuna’m
Yiğit çıplak doğar anadan
Burada ezan var orada çan
Her sabah çınlar tepemizde
Uyaaan , Uyan !
Sirkeci’den tren gider
Bir yıldızlı kuran gider
Varım, yoğum, Törem gider
Dinlemeyi bilenlere neler söyler tren istasyonları, gar restoranları…
Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.