Kazanınca Alman, Kaybedince göçmen!
Dünya spor kamuoyu Mesut Özdil’in son demecini konuşuyor: “Kazanırken Alman, kaybederken göçmenim” sözü yeşil sahaların en içten anti-faşist söylemi olarak şimdiden futbol tarihine geçti bile…
“Kendimi ırkçılık ve saygısızlığa maruz kalmış hissederken” artık Almanya’yı uluslararası düzeyde temsil edemem. Almanya formasını gurur ve heyecanla giyerdim ama artık aynı şeyleri hissetmiyorum. Bu kararıvermek çok zordu. Çünkü her zaman takım arkadaşlarım, antrenörlerim ve Alman halkı için her şeyimi verdim. Fakat Almanya Futbol Federasyonu üst düzey yöneticilerinin Türk kökenime saygı göstermemeleri ve beni siyasi propaganda aracına dönüştürmeleri, işleri dayanılmaz noktaya getirdi. Bunun için futbol oynamıyorum. Arkama yaslanıp öyle duracak değilim. Ayrımcılık asla kabul edilemez. Artık yetersiz ve işini düzgün yapamayan birilerinin günah keçisi olmayacağım Almanya’da vergi ödememe, okullara bağışta bulunmama, dünya kupası kazanmama hala toplumca kabul edilmiyor ve farklı görüyorum.”
Hâlbuki yıllar önce Alman milli takımını seçerken Mesut Özdil şöyle söylüyordu. “Evde Türk kültürüyle büyüdüm. Okulda ve futbol akademisinde Alman kültürünün değerleriyle yetiştim. Böyle olunca ortaya benim gibi birisi çıkıyor. Alman gibi düşünüp çalışan, Türk gibi hisseden… Ben ikisiyim ve hepsiyim.” Mesut Özdil’in bu çığlığı insanlığın mülteciyle sınavını da deşifre etti, bir bakıma… Ve sonunda dünya uyandı. Günlerdir Batı’nın önde gelen televizyon kanalları ve gazeteleri ilk sıradan aynı haberi veriyor. Göçmenler Avrupa’ya akın ediyor! Suriye başta olmak üzere savaş bölgelerinden kaçan göçmenler, canlarını kurtarabilmek için Avrupa’ya geçmeye çalışıyor. Önce Türkiye; oradan Yunanistan, Sırbistan, Makedonya üzerinden Macaristan’a yani AB ülkelerine girmek için can savaşı veriyorlar. Kapalı tırlarda ölenler, batan teknelerde boğulanlar… BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne göre bu yıl Akdeniz’i geçerek Avrupa’ya ulaşan göçmen sayısı üç yüz bini geçti.
Mesut Özdil’in isyanı onları uyandırdı ama kimisi sınırlarına duvar örmeye başladı. Kimisi sınır kapatmaya hazırlanıyor. Bazıları ise lütfettiler 200-300 Hristiyan göçmeni alabiliriz dediler. İtalya ile Yunanistan ise: “Mülteci ve göçmen taşıyan tekneleri ele geçirmeye ve imhaya yönelik askeri operasyon hazırlıkları başlatmaya karar verdiklerini ‘’ açıkladılar. Yunan sahil güvenliği ekipleri elli göçmeni taşıyan Zodyak botu açık sularda patlatıp oradan uzaklaştı. Bir diğer deyişle, göçmenleri ölüme terk etti. Top zaten yıllardır yalnız ve güzel ülkemin ayağında. Bugün 4,5 milyon göçmen ağırlayan Türkiye yedi yıldır ‘’yardım’’ diye bağırırken, batılılar hiç oralı olmadı. Türkiye dünyanın en çok sığınmacı ağırlayan ülkesi. Bugüne kadar mülteciler için harcanan miktar 25-30 milyar dolar civarında. Gelen yardımlar ise devede kulak misali. Bu işler böyle. Ancak kendi Zülfi yârine dokununca Avrupa ülkeleri tepki veriyor. Tel Abyad’dan kaçan binlerce Suriyeli Türkiye sınırına dayandığında Ankara sadece birkaç gün sınır kapısını kapattı diye ayağa kalkmışlardı.
Sadece devletlerin değil, sanki tüm insanların insanlığı göçmenlerle sınanıyor. Libya’da batan tekneden kurtulan bir Suriyelinin sözleri bunu gösteriyor : ‘’tıka basa dolu teknenin an alt kısmında kalanlar güverteye çıkıp nefes almak isteyince, insan kaçakçıları onlardan para istiyordu sadece daha fazla para ödeyenlerin güverteye çıkıp nefes almasına izin veriliyordu. Diğerleri zorla, sopalarla geminin en alt kısmına itiliyordu.” Bugün “insanlık’’ işte o teknenin en altında. Mesut Özdil’in haykırışı o teknenin en alt katında ki insanlığı az da olsa harekete geçirebilirse çok şey kazanacaktır tüm toplumlarımız diye düşünüyorum.
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.