Bazı olaylar vardır, bazı anlatımlar vardır, bazı resim kareleri, bazı fotoğraflar vardır, insanın belleğine kazınır, yıllar geçse de izi silinmez ilk günkü gibi hatırlanır.
Vietnam Savaşı sırasında ABD’nin Napalm bombardımanı sonrası sağ kalan çocuklar, elbiseleri, saçları, vücutları yanık içinde çığlıklar atarak kaçışırken çırılçıplak Kim Phvc isimli küçük kızın kaçışını;
Zayıflıktan ölmek üzere olan küçük kız çocuğu ile yakınında tüneyen ve onun ölmesini bekleyen Akbabayı;
Bosna- Sırp savaşında küçük kız çocuğunun annesine:
“Anneciğim çocukları küçük kurşunla öldürürler değil mi?’’ deyişini; yıllar var ki unutamadım belleğimden silemedim. Geceleri uyku uyuyamadım. Uyuduğum zamanlar da ise kan ter içinde uyandım.
3 yaşlarındaki Aylan Kurdi bebeğin Bodrum kıyılarına vuran cesedi bende derin yaralar açtı.
Ne bir rakam, ne bir çığlık, o fotoğrafın yüreklerimize düşürdüğü acıyı yok edemedi.
Küçücük bedenin kıyıya vurmuş hali eminim hepimizin içini parçaladı. Gözlerimizi yaşla doldurdu. 3 yaşındaki Aylan Kurdi tüm dünyaya, özellikle Ortadoğu’da yaşananları sessizce izleyenlerde bir şamar etkisi yarattı. Savaşın, terörün en çok da çocukları etkilediğini, küçük bedenlerin canına mal olduğunu dünyaya duyurdu.
Ölümleri kanıksamanın ve acımasızlığın hesabını savaş davulları çalan herkes tek, tek vermeli. Çok basit. Savaş çıkmasaydı, o çocuk, o haliyle yatağında uyuyor olacaktı.
Umudun, yarınların rüyasını görecekti. O fotoğraf büyütülmeli, dünyadaki bütün siyasetçilerin odalarına asılmalı!
Çünkü o fotoğraf insan olan birinin retinasından silinmez.
Televizyonlarda görüyoruz, gazetelerde okuyoruz, “Dördü çocuk on kişi öldü.’’, “Mülteci dramı” başlığı altında bir kişi, üç kişi, on kişi sayılıyor her gün…
İşte kanıksama denilen illet, bu tekrarın lanetli ürünüdür. O fotoğraf olmasaydı, savaşın yarattığı dramı kim nasıl anlatabilecekti?
O fotoğrafla “sayının’’ değersizliği bir kere daha ortaya çıkmış oldu. Çünkü üç, beş, on... diye saydıklarımız sona eren insan hayatlarından başkası değil!
Sayıları sevenlere, basit bir hatırlatmada bulunacağım. Fotoğraftaki cansız beden 3 yaşında! Yani savaşa doğmuş bir hayattan söz ediyoruz!
Kimin hakkı var buna?
Her akşam savaştan kaçanları, sığınmak için çırpınanları, bir umut uğruna can verenleri gördüğümüzde, insanlığın bütün katliamı hafızamıza kaydoluyor.
Petrol, doğalgaz, mezhep, iktidar veya benlik ispatları için verilen savaşlarda, birçok masum insan ölüyor!
Bugün herkes savaşı lanetliyorsa fotoğrafın belgesel gücü bir kez daha kanıtlanmış demektir. Hatırlayın Vietnam Savaşı’nın bitmesinde etkisi olan da yine bir fotoğraftır…!
Elbet savaşa, kıyımlara dair kitaplar okuduk, okuyoruz. Göçlerin, sürgünlerin tarihini okuyor, fotoğraflarını görüyoruz. Anlayamadığım, algılayamadığım bir gerçek.
Dünyanın savaşçı liderleri, dünyayı kana boyayan siyasetçiler, bunları hiç mi okumadı, hiç mi bu fotoğrafları görmediler?
Bir yazar, hatta bütün yazarlar, bu fotoğrafın öyküsünü yazmalı; buna sebep olanları lanetleyerek, hepsinin bencilliğini, dinmez hırslarını teşhir ederek…
Her çocuk ölümü, bütün acıları birbirine bağlar. Önce müzik yankılanır, sonra da şiirler, satırlar…
Savaşın yapıcı tek bir yönünü sayabilir misiniz?
Dünya edebiyatından, Türk edebiyatından onlarca yazar, şair savaşın yıkıcılığını anlattılar. Ne yazık ki daha da anlatılacak bu konu. Ama okunmayacağını ezbere biliyoruz. İşte, annesinin kucağında uyuması gereken o yavrunun fotoğrafına baksın “savaş isteyenler’’. Denizin bile kabullenemediği, kıyıya taşıdığı küçücük bedeni savaş isteyenlerin kaçı kabul edebilir?
Sevgili Denge okurları yazımı üç değerli şairimizin çocuklarla ilgili üç ayrı şiiriyle bitirmek istiyorum. Bir daha yazılmamak üzere çocuklar ölmesin! Ne öyle fotoğraflar çekilsin, ne böyle yazılar yazılsın artık!
“Çalıyorum kapınızı,
Teyze, amca, bir imza ver
Çocuklar öldürülmesin
Şeker de yiyebilsinler.’’
Nazım Hikmet Ran
‘’Kıyıya vurmuş nefessiz bir ana kuzusu
Acısına gözyaşı mı dökeyim?
Ey sevgili bebeğim!
Büyüklerin savaşında can veren yüreğim.
Gözlerimin gözyaşlarıdır dizelerim,
Benliğimin anlamsızlığıdır yatan cansız bedenin…
İsyanımı körüklemekten öteye gidemiyor sessizliğin
Sana denizler değil, kara bağırlı vicdansızlar kıymıştır güzelim!
Ama seni hasretle ve ana gibi saracak olan yine kara topraktır fidanım
Sen o toprakta büyürken, ben tükeneceğim bebeğim.’’
Baykal Doğan
“Suda boğuldu çocuk
Gözleri kapalı şimdi
Avuçları açık
Maviyi gördü
Çekti çağırdı onu
Suların ninnisi
Denizkızlarına sevdalandı belki…
Suda boğulan çocukları yine
Sulara gömmeli…’’
Ahmet Erhan
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okuyucuları
Yazarın Notu:
Sevgili okuyucular günlerdir içerimiz kanıyor, ciğerimiz yanıyor, gözyaşlarımız içimize sel gibi akıyor. İnanın artık zorlanıyoruz hakkımda tahkikat açılır korkusuyla şehitlerimiz için yazmıyorum yazmayacağım siz söylemek istediklerimi anladınız. Bugünkü çocuk yazımı şehitlerimiz için de kabul edin. Onlar da çocuk, bizim çocuklarımız zira… Allah, rahmet eylesin nur içinde yatsınlar, mekanları cennet olsun. Allah, yurdumuza milletimize zeval vermesin.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.