Dini bayramlar inananlar için kutsal hediyelerdir, sevinç ve ferahlık günleridir.
Ama bu bayramların en güzel yanı inanmayanlara veya inanç iklimine uzak duranlara bile o sevinci tattırabilmesidir.
Bu açıdan baktığımızda, Ramazan Bayramı elbette “Şeker Bayramı” falan değildir. Ama şeker gibi bir bayramdır.
Bir de bayram denince, hemen çocuklar ve çocukluğumuz gelir aklımıza… Bayram çocuksulaştırır içimizi…
Bayramlık ayakkabılarını başucuna koyup uyuyan çocuklar var mı hala, bilemiyorum ama çocukların dün olduğu gibi bugün de bayramları başka bir coşkuyla yaşadıklarını biliyorum.
Yine de, bayramlarla çocukları ve çocukluğu özleştirmeyi hem bayramın anlamına hem de yetişkinlerin ihtiyaçlarına karşı haksızlık olarak görüyorum.
Ramazan boyunca “Kendini tutan”ların”sakınan”ların şimdi bayram etmesi ne kadar anlamlıdır!
Ama ibadetini yerine getirsin, getirmesin… Biz bütün “Koca bebek”lerin de azıcık gönül almaya, hatır sorulmasına, barışa, barışmaya ne çok ihtiyacımız var! Peki yapıyor muyuz bunu? Doğrusunu istiyorsanız pek yapmıyoruz!
Biz ne dersek diyelim, dünya değişiyor, gelenekler bile yeni kılık kıyafetlere bürünüyor.
Ortaya konuşarak kaçak oynamanın alemi yok! Ben bayramlarda “Tatile kaçmayı” bıraktım nicedir! Çünkü giderek yaygınlaşan “Bayram geldi, fırsat bu fırsat şehirden kaçalım!” tavrına gıcık olmaya başlamıştım.
Fakat şehirde kalıyorum da, ne oluyor? Fark ettim ki, her zaman görüştüğüm eşten dostan da kaçıyor ve annemle babamın kabir ziyaretlerini yaptıktan sonra hemen evime hatta “İçime” kapanıveriyorum. Belli ki 23 Haziran İstanbul seçimleri süreci “Nerede o eski bayramlar?” teranesinin medya tarafından ısıtılıp önümüze sürülmesini önleyecek! Şükürler olsun!
Çünkü eskisi yenisi değil, asıl değerli olan bayramın bizlere “Bayram ettirmesidir.” Bayram…
Zengini elinden tutup yoksula götürmüyor da, yoksulu zenginin kapısında kuyruğa sokuyorsa mesela…
Mazlumun yaralarını üç gün için olsun sarmıyor, yaraların iyileşeceğini dair bir umut vermiyorsa…
Zorbalara yanlışını göstermiyor, hissettirmiyorsa…
Ben, sen, o her günümüzü bayramlaşarak geçirsek, durmadan kısa mesajlarla bayram tebriği atsak birbirimize neye yarar?
Tamam! Burada durayım… Hepinizin geçmiş bayramınızı kutluyorum. Unutmayın ki gelecek günler geçmiştekilerinden güzel olacak…
Unutmayın her şey çok güzel olacak!
Şimdi size hocam Mehmet Fikret Ünalan’ın ödüllü şiirinden kısa bir bölüm sunuyorum, arzu edenler tamamını bulup okuyabilirler…
“Bir bayramım olsaydı, cebimizde mendiller
Hayali cihan değer, yaşımız eskidikçe
Camii de mahya söndü, sönüverdi kandiller
Yaşımız, bedenimiz, aklımız büyüdükçe
Damlacıklar kum oldu, dökülürken kağıda
Kalemin bu bayramda yenik düştü kağıda
Bir bayramım olsaydı, yasa vedalarıyla
Hep güzele sevdamız, güneş çok uzak değil
Bu bayram kutlanmalı, çocuk edalarıyla
Bizi sevgi kurtarır, kurulan tuzak değil
Dil söyler, gönül eğler, gemileri yakarak
Ağaran her tel saça, aynalarda bakarak
Bir bayramım olsaydı derken gözüme dolan
Yaş mıdır kul Fikret’im yağmurlara de hele?
Hoş bir seda değil mi, kubbede baki kalan
Yaşanan güzellikler, bir daha geçmez ele
Bayramı kucaklayan, kelimeler pir-u pak
Uzak dursun Yurdun’dan o iki yüzlü nifak
Hepimize iyi hafta sonları sevgili Denge Okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.