Bu ülke kadınlarının en önemli sorunlarından biri “yaşam" hakkı. Kadının yaşamasına bu ülkede izin verilmiyor. Kadının nefes almasına tahammül edilemiyor. Gülmelerine, eğlenmelerine, gezip tozmalarına, cinselliği yaşamak isteğine izin verilmiyor.
Kendileri gibi olma hakları yok. Hep birilerinin denetiminde olacaklar. Tabii erkeklerin. Babalarının ağabeylerinin, sevgililerinin, kocanın vs…
Kadınlar can derdinde son örneklerden biri Mutlu Kaya. Gencecik. Hayata umutla bakıyor. Hayattan çok şey bekliyor. Yetenekli de. Sesi güzel. Zaten bütün Türkiye onu “Sesi Çok Güzel” adlı yarışma programıyla tanıdı. Beğenilince daha da umutlandı. Para kazanıp ailesini refaha kavuşturmasına ramak kalmıştı ki başından vuruldu.
En büyük şüpheli eski sevgilisi. Olabilir mi? Şaşırmayız. Şaşırmıyoruz. Bu ülkede kadınlar en sevdikleri tarafından öldürülüyorlar. MHP Milletvekili Ruhsal Demirel:
“Bizde bir söz vardı. 'Sevdiklerinin sesiyle gelir felaket' derler. Öldürülen kadınlar da en son sevdiklerinin yüzünü görüyor, onun sesini duyuyorlar” diyor. Haksız mı? Mutlu da yaşam savaşı veriyor günlerdir. Yaşamak için direniyor. Umalım ki başarsın.
Bir başka olayda ise genç kızları evine türlü bahanelerle çağıran 42 yaşındaki erkek onlara porno filmler izletir, esrar uyuşturucu içirir, cinsel tacizde bulunur. Olay duyulunca bu erkek yargı karşısına çıkar. Duruşma Şubat'ta görülmeye başlanır, ikinci celsede uzun tutukluluk süresi nedeniyle tahliye edilir. Son celsede ise 'erkek savcı' uyuşturucu ve porno film izletmek gibi suçlardan dolayı sanığın beraatini ister. Cinsel tacizi ise basit bir istisna olarak değerlendirir ve genç kızların rızası olduğunu belirterek 15 yıllık cezanın yeterli olacağını söyler.
İşte; Türk toplumunun kadına bakışı bu. Erkeğin cinsel dürtülerini yaşamak istemesi basit bir olay olarak değerlendirilir. Ama kadınların yaşamak istemesine izin verilmez.
Bütün bunları anlatmamın nedeni bugün 12 Haziran Cuma. Özgecan’ın katili bugün hakim karşısında olacak. Hani tüm Türkiye’yi yasa boğan, Türk halkının galeyana gelmesine neden olan, içimizi belki de en çok yakan cinayeti işleyen katil….
Arabasına yolcu olarak binen gencecik bir kıza tecavüz etmeye kalkan, tırnaklarını İçindeki DNA’dan yakalanmasın diye Özgecan’ın ellerini kesen, sonrada yakan cani… Evet o… Katil Suphi Altındöken’in ailesi Tarsus 1. Ağır Ceza Mahkemesi'ne başvurarak Mersin Barosu'ndan avukat tayin edilmesini istemiş.
Duruşma bugün. Hakimin karşısına çıkıp, işlediği cinayeti aydınlatacak.
Savunacak yani kendisini… Biliyorsunuz, hiçbir avukat bu adamın savunmasını üstlenmedi.
Ama şimdi baro, kurallar gereği bir avukat tayin edecek.
Çünkü ceza mahkemeleri kanununa göre, suçun ağırlığı nedeniyle mutlaka bu kişinin bir avukatla temsil edilmesi gerekiyor. Gerekçede şu: Adaletli bir şekilde yargılanması ve kendisini savunması…
Kimin tayin edileceği, nasıl bir yöntem izleneceği henüz açıklanmadı. Derdim avukat değil zaten bu savunmanın nasıl ve hangi cümlelerle yapılacağı. Böyle vahşi acımasız bir ölümü hak etmek için ne yapmış olabilir Özgecan…
Bir savunma yapılacağına göre “suçlanacak” biri olmalı değil mi? "Bana şunu yaptı, ben de bu nedenle öldürdüm” diyecek…
Minibüse binip evine gitmek istemişti Özgecan… O minibüsün şoförü öldürdü onu…
Neydi suçu, yanlış durakta beklemek, yanlış minibüse el etmek mi? Bir sonraki minibüse binse ya da öncekine, belki de ölmeyecekti.
“Ne diye benim aracıma bindi?” diyecek katil…
Bu kaderin en acı tarafı Özgecan’ın telefonuydu belki de benim için. Olayı ilk duyduğumda “neden telefonla polise veya bir yakınını arayamamış” demiştim.
Bozukmuş telefonu. Tamir ettirememişler.
Hani artık elimizin bir diğer parmağı gibi yanımızdan ayırmadığımız telefon… Olsaydı, bozulmasaydı, birini arayabilseydi Özgecan… Belki de… Böyle mi savunma acaba o katil kendini… "Gözüm dönüp, ona tecavüze yeltendiğimde polisi arasaydı, bozuk olmasaydı telefonu" mu diyecek?
Başına gelecekleri hisseder gibi, ürkek ama cesurca bir önlem almıştı kendisine o güzel kız…
Çantasında biber gazı taşıyordu. O katil, ona tecavüz etmeye yeltenirken sıkmıştı gazı…
Ne yazık ki yetmedi, yeterli olmadı. Bir caniyi engellemek için çok hafif bir savunmaydı. Ne diyerek savunur şimdi kendini katil:
“Biber gazı beni engeller mi? Çıkarsaydı bir bıçak ya da silah, belki de yapamazdım” diyebilir mi?
Çok mu pişkinlik olur dersiniz ? bu kadarı da fazla mı ? Ağırlaştırılmış mühebbet ile yargılanacak bu katil. Ve kendisine avukat tayin edilmesini istedi.
Pişkinlik tam da burada işte… “Yasal zorunluluk” nedeniyle zaten bir avukat bu görevi üstlenecekti.
Peki niye yapıldı bu arsız, bir o kadar da gereksiz talep? Cahilce bir önlem işte. Belki birkaç yıl daha az ceza için… Kim bilir belki de kurtulmak için son bir çırpınış…
İçimiz yanıyor hala bu cinayet için. Bu pişkince savunmaya tahammül etmek çok zor olacak.
Ve Türkiye’nin adalet sistemi bu davayla çok büyük bir sınav verecek… Emsal bir karar çıkmalı bu davadan… Kadınları öldüren, tecavüz eden sapıkların önüne set çekecek kadar “farklı” hatta belki “sıra dışı” bir karar çıkmalı toplumu rahatlatmak adına…
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.