Canımız yanıyor, içimiz kanıyor, acımız büyük ve sonsuz… Biliyoruz ki başaramayacaklar, evet başaramayacaklar, milletimizin birlik ve beraberliğini bozamayacak, Türkiye’ye sahip çıkma azmimizi asla değiştiremeyecekler. Korkmuyoruz. Çünkü duruşumuzu: “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak” diyen milli marşımızdan alıyoruz.
Ülke ve millet olarak, ne kadar haince ve kalleşçe olursa olsun bu tür saldırıların üstesinden elbirliğiyle geleceğimize, yarınlara kararlığımızı bozmadan yürüyeceğimize içtenlikle inanıyoruz.
Sokaklarda yürüyoruz. “Şimdi birlik zamanı" diyoruz. Gönüllüyüz şehitliğe, gaziliğe artık bıçak kemiğe dayandı. Yeter artık öleceksek ölelim.
Gözler kan çanağı; yürekler olması gerekenden fazla atıyor. Teröre uzaktan bakmanın bir yararı olmadığını anladık. İçine giriyoruz kavganın, sessiz çığlıkları bile duyuyoruz. Teröre karşı milletçe kan ağlıyor ve karşı çıkıyoruz. Ama Avrupa’nın keyfi yerinde, Amerika ellerini ovuşturuyor biliyoruz. O soysuzların PKK’yı kullandıklarını emellerine alet ettiklerini de biliyoruz.
Tüm Türkiye yürüyoruz, Türk milleti “Meydanı boş mu zannettiniz?” diye haykırarak yürüyor.
Kapı önlerine sinmiş korkuları tekmeyle kovuyoruz. Aynı ufka bakarken, “Katiller ayağa kalkın” diye haykırıyoruz cümlesine. Kan veriyoruz cesarete. Biliyoruz ki, halkın yürekli olduğu bir düzende terör paçavradan ibarettir.
Yürüyoruz ve yürüyeceğiz. Kabul ediyor ve hepimiz ölüme yakın yaşıyoruz. Ama yaşayacağız!
Bizleri terörle yaşamaya alıştırdıklarını zannedenlere inat barış ve huzur içinde yaşayacağız. Bir insan terörün karşısında gerektiğinde ve zamanında her şeydir. Onlar canlı bombaysa bizler yaşayan ölüler değiliz. Bizlere bağışlanan bir ömür var gerekirse onu da vatan için millet için çocuklarımız ve torunlarımız için seve seve, güle oynaya veririz. Çünkü vatan-millet sevdası bir çıkar ilişkisi değildir, biliyoruz.
Yürüyoruz ve görüyoruz bu bir oyun. Karşımızda çırılçıplak bir gerçek var. Avrupalı ve Amerikalı şerefsizlerin sahneye koyduğu ülkemizdeki piyonların da kendileri başoyuncu zannettikleri bir oyun. Görüyor ve biliyoruz ki bu oyundan medet umanlar, gerçeklere gözlerini yumanlar var. Kutsal bir gecede yaşadığımız acının anlamını bildiğimiz gibi, ışığa doğru yolculuk yapmanın gücünü de biliyoruz. El fenerlerimiz yanımızda karanlık gecelere inat bıkmadan usanmadan yürüyoruz.
Dilimizde Nazım Usta’nın dizeleri: “Sen yanmazsan, ben yanmazsam nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa…” Bilinenden öte öfkeliyiz. Bilinmeyenden öte sevdalı. Ölüme gülümserken bile korkmuyoruz. Bizlere başsağlığı dileyen Avrupalı parlamenterlerin kansız olduğunu da biliyoruz. Terörün arkasında durup, her gün yeni bir maskeyle karşımıza çıkanları bildiğimiz gibi.
Ölen şehitlerimizin resimlerine bakıyoruz içimiz burkuluyor. Kurak bir toprağın susamış hali her biri. Gülüşleri bile mahzun… Anadolu bakışlı genç adamlar… Hala büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperler. Hepsi de köylerinde destan gibi anılır. Onların dertleri yok sanılır. Gökler ağlar da, iliklerinin içine işleyen yağmurun altında bile seslerini çıkarmadan ıslanırlar.
Kaç kez sınanmıştır içlerinde ki vatan sevdası. Bir türkünün içinde durur gençlikleri, ne zaman duysalar demlenir hüzünleri, en güzel parfümleri alın teri ve camları tırtıklı limon kolonyası.
Kimse o polisler kadar yakından bakmıyor ölüme. Onlar ölüme çok yakın, sükseli hayatlara o kadar uzak. Bakıp yiyemedikleri, yakıştırıp giyemedikleri ve söylemek isteyip de diyemedikleri öyle çok şeyleri vardır ki. Maraz üstüne maraz! Öldüklerinde tabutları öpülürken yaşarken de alınlarından öpmeliyiz onları. Allah askerimizin, polisimizin ve hepimizin yanında olur inşallah…
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.