“Çiçekler geldi aklıma her nedense
Gelincikler, kaktüsler, fulyalar
İstanbul’da Kadıköy’de Fulya tarlasında öptüm Marika’yı
Ağzı acıbadem kokuyor yaşım on yedi
Kolan vurdu yüreğim, salıncak bulutlara girdi çıktı
Çiçekleri severmişim meğer
Üç kırmızı karanfil yolladı bana
Hapishaneye yoldaşlar
Yıldızları hatırladım
Severmişim meğer
Gözümün önüne kar yağışı geliyor
Gözümün önüne ayrılıklar, özlemler geliyor
Güneşi severmişim meğer”
Yukarıda çok kısa bir bölümünü aldığım şiir “Severmişim Meğer” Nazım Hikmet’in Londra’da yapılan bir yarışmada son elli yılın en iyi şiirlerinden biri olarak seçilmişti zamanında. Bu şiirin tamamını ne zaman okusam hüzünlenirim. Ayrılıklar gelir aklıma. Çok sevdiğim ama kaybettiklerim... Geçtiğimiz akşam bir televizyon kanalında yarışma programı izliyorum. Seviyorum bu programları…
Genel kültürümüzü gözden geçirmek için mükemmel bir fırsat. Üstelik bilmediğimiz konuları da öğrenmiş oluyoruz.
Yarışmacılarla üzülüyor, eğleniyor, onlarla kazanıyor ve kaybediyoruz. Dizi izlemekten daha çekici geliyor bana. Al eline kahveni veya çayını, bilgiler içinde yuvarlan. Hele aile ortamı içinde izliyorsanız, daha güzel. Tüm ebeveynler birbirleriyle yarış halinde oluyorlar.
Sunucudan yarışmacıya gelen bir soruya takıldım. Nazım Hikmet’in dünyaca ünlü şiiri ‘’Severmişim Meğer”i bilemediler.
Yeni nesil gerçek bilgiden ne kadar uzak diye düşünmeden edemedim. Nesil değiştikçe bilgilerin de kaynağı değişiyordu. Biraz hak vermek istedim. Gençliğimizde kendi büyüklerimizin bilgilerine biz de uzaktık. Her kuşak kendi kültürleriyle doğuyor, yoğruluyor anlaşılan.
Şimdi asıl konumuza gelelim. Yani sorumuzun içindeki anlama. ‘’SEVERMİŞİM MEĞER’’… Uzun uzun düşündüm. Bir şeylerin değerini onları yitirdikten sonra, ortaya çıkan duygusallığın kime ne faydası var ki…
Son yıllarda birçok değerli kayıplarımız oldu. Hepsi kendi çapında topluma ve insana hizmet vermiş, yaşarken farkında olamadığımız, hatta çoğu kez gerçekten unuttuğumuz kişilerdi. Müslüm Gürses’in hayatı filme konu olmasaydı neler yaşadığını nereden bilecektik…
Neden sevginin anlamı sevgisiz kalınca anlaşılır. Bir şeyin değerini hissetmek için, onun bizden uzaklaşması, yok olması mı gerekiyor? Aileler arasında en çok yaşanan bu duyguların haddi hesabı yok. “Erkekler ağlamaz” düşüncesini çürütürcesine karşımda hüngür hüngür ağlayan bir adam. Yakın zamanda eşini kaybetmiş. Çevresinin söylemlerine bakılırsa, yıllarca eşine çok çektirmiş. Sözde “gün yüzü” göstermemiş. Şimdi nedir bu feryat figan diyesi geliyor insanın aklına. Rahmetli diye övülen sözleri sağlığında güzel sözlerle şahsına söyleseydi olmaz mıydı? En basit şeyleri imkansız hale getirmek adına, kendimizi yormaktan öteye gidemiyoruz. Yine eskilerin deyimiyle “İnsanoğluyuz çiğ süt emmişiz.” Huyumuz suyumuz değişebiliyor. Bir arkadaşım; yıllar önce taşındığı mahallesini arada sırada ziyaret eder, sokağından geçer, eskiden oturduğu evini dakikalarca izlerdi. Bizi mutlu eden yeni bir olaya güle oynaya geçiş yaptığımız zamanı eskittiğimizde, yeniden geçmiş özlemlerimiz başlıyor. Çoğumuz, bu yüzden anı defteri tutar, geçmişe ait eşyaları biriktiririz. Koleksiyonculuk ruhu, kaybettiklerimizi yeniden hatırlamak için mi acaba? Mutluluk sevdiklerinin değerini zamanında bilenlerin hakkıdır bence. Belki bu nedenle yaşamda gerçek mutluluğu bulamıyor, kayıplarımızın pişmanlığı ruhumuzu rahatsız ediyor. Kıymet bilmek ve değer vermek önemlidir. Yaşamın temel taşıdır. İnsanın kendini haklı çıkarmak adına, sudan nedenlerle vicdanını rahatlatmaya çalışması daha büyük kaos yaratıyor. Sadeleşelim ve yaşamın her noktasında hayatı yudum yudum tadalım. Önümüze çıkan her olaya anlam katarak, hissederek ve mutlu bir şekilde karşılık verelim. En önemlisi hiçbir şeyi yarına ertelemeyelim. Sevdiklerimizi arayalım. Araya uzun ayrılıklar koymayalım. Bu günlerin hakkını verelim. Unutmayın her gün takvimden bir yaprak düşüyor. Gelecek geçmişe…
Yarın (16 Şubat) annemin ölümünün dördüncü yıldönümü… Aradan geçen zamana karşın. Saygı, sevgi ve özlem hiç azalmadı aksine kendini katlayarak çoğalıyor. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun, nur içinde yat sevgili anneciğim. Özledim, teninin kokusunu özledim. Yollarını gözlesem artık ne fayda…
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.