Bayramda Erol Evgin’in ‘Mektup’ şarkısını dinliyorum ve çok eski günlere çocukluğuma gidiyorum.
‘Artık kimse mektup yazmıyor mu?
Güller vardı, kimse kurutmuyor mu?
Sen yaz yine de, gül kokan ellerinle
Koy bir zarfa, dudaklarınla mühürle
Ellerinin kokusu sinmiş ah mektuplara
Saçının bir teli kalmış hala yastığımda
Sana aldığım gülleri kuruturdun başucunda
Bana bıraktın dünleri, kaldım eski zamanlarda
Artık kimse mektup yazmıyor mu?
Güller vardı, kimse kurutmuyor mu?
Sen yaz yine de, gül kokan ellerinle
Koy bir zarfa, dudaklarınla mühürle’
Eskiden sevdiklerimize mektuplar yazardık, içine kitapların arasında kuruttuğumuz gül yapraklarını koyardık. Zarfı dilimizle ıslatır kapatırdık yani mühürlerdik.
Çocukluğumuzda bayramlarda bir cambaz gelirdi mahalleye, hepimiz sevinçten ayağa kalkardık. Cambazın hünerini gösteren ipti, o cambazlar kendilerini izleyenlerin sihrine sahipti. Her şey birbirinin içinden geçerdi ama kimsenin içinden komşusunun tavuğunu araklamak geçmezdi!
Şimdi birinin sürgünü diğerine düğün olmuştur. Kördüğüm olmuştur ortak noktada buluşmanın yumakları…
Yakınlaşmak varken uzaklaşmak tercih edilir olmuştur bayramlarda bile. Nefret ve düşmanlık adına bütün cümleler iri harflerle yazılır da kardeşliğin sessiz harfleri bile kitaptan silinmiştir bu memlekette!
Hani şarkıcı ibo söylüyor ya;
‘Benim balonlarım vardı, onları kimler aldı
Mutlu bayramlarım vardı, kim bilir nerelerde kaldı
Söylenen bütün masallara inandık
Onlar mı bizi kandırdı biz mi aldandık
Bayramları bekler, bayramları yaşardık
Bayramlar mı eskidi, bizler mi yaşlandık?’
Eskiden şeker ve kurban bayramı aileler için de çok önemli idi. Aile zengin veya fakir hiçbir şey değişmezdi. Çocuklar özenerek giydirilir, önce evde büyüklerin eli öpülür, ilk bayramlaşma yapılırdı. Bayramın ilk günü sabahı ailecek evden çıkıp öteki büyüklerimizin elini öpmeye giderdik…
Büyüklerimiz bize şeker ikram eder, mendillere sarılı bayram harçlıklarını verirdi. Bazıları büyüklere likör ikram ederdi. O yıllar da Tekel’in nefis likörleri vardı. Naneli, mandelinalı, bademli…
Çok iyi hatırlıyorum, bizim çocukluğumuzda gümüş bir liralıklar vardı. Harçlığımız genelde bir lira olurdu. Sonra mezarlık ziyaretleri yapılırdı…
Yine aile büyüklerinin mezarlarına gidilir, dualar edilir, ruhlarına Fatihalar okunurdu.
Çoğu ailelerde araba yoktu hatta ticari taksiler bir elin parmakları kadardı. Ziyaretler belediye otobüsleriyle yapılırdı.
Bizim çocukluğumuzda bayramlarda deniz kıyısına ve tatil beldelerine hücum etmek hiç kimsenin aklına dahi gelmezdi. Çoğu kimse Bodrum, Marmaris, Kuşadası, Çeşme gibi tatil beldelerinin adını dahi bilmezdi. ‘Takvimi açanlar bu yıl tatil kaç gün acaba?’ diye bakmazlardı.
Deniz kıyıları sürgün edilenlerin yaşadığı yerlerdi. Şimdi her şey 180 derece değişti.
Zavallı aile büyüklerimiz, zavallı analarımız babalarımız ve biz, ne çilekeş insanlarmışız!..
Şimdi olumlu yönde değişen tek şey var. Geçmiş yıllarda, özellikle bizim çocukluk dönemlerimizde kurbanlar uluorta yerlerde kesilirdi. Sokaklarda, evlerin bahçesinde hatta parklarda…
Kurban derileri ve kanlı iç organları da rastgele her yere asılır, konu komşu dağıtımı yapıldıktan sonra verilecek birileri aranırdı. Şimdi insanlar çevre açısından daha duyarlı oldu.
Şimdi şeker veya kurban bayramı denildiğinde akla ilk gelenler şunlar;
Tatil kaç gün? Nereye kaçalım, nerede yer ayırtalım? Fiyatlar nasıl?
Binelim arabamıza, çıkalım yola, sonrası Allah kerim! İnsanlar bunaldı, yoruldu, her şeyden bıktı.
Toplumun ve bireylerin sinir sistemleri bozuldu. Dini bayramlar insanların kaçması için bir vesile oldu! Bayramlarda artık aile büyükleri ziyareti falan kalmadı. Mezarlık ziyaretleri deseniz adeta sıfırlandı. Bizim eskiden de bayramlarımız vardı… Büyüklerimiz gergin olmazdı… sinirleri bozuk değildi…
Evimizden şen şakrak çıkıp el öpmeye giderdik. Hangi tatil beldesine gidileceği evlerimizde tartışılmaz, yer aranmaz, rezervasyon yaptırılmazdı.
Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.