Pek çok kişi için balıkçılık bir teknede ya da bir bankta oturup beklemek anlamına gelir. Ama bundan çok daha fazlasıdır. Hem fiziksel hem de zihinsel olarak sizi zinde tutar. Stresinizi azaltıp, sizi forma sokar ve dışarıda olmanın tadını çıkarmanızı sağlar.
Dışarıda hem eğlenip hem de kalori yakmak istiyorsanız balığa çıkın. Pek çok kişi için balıkçılık bir teknede ya da bir bankta oturup beklemek anlamına geliyorsa da ama bundan çok fazlasıdır. Balıkçılığın belirgin olmayan faydalarından biri, egzersiz yapmak için harika bir yol olmasıdır. Akıntıya karşı ya da uzak bir göl kıyısında yürüyüş yaparak balık tutmaya çalışıyorsanız spor salonuna gitmeden egzersiz yapmışsınız demektir. Bir sabah veya öğleden sonra balık avı sırasında, spor salonuna gitmeden de 1500 kaloriye kadar yakmış olabilirsiniz.
Balıkçılık kaslarınızın çalışmasını sağlar. Psikologlar ve fizyoterapistler tarafından balık tutma bir rehabilitasyon olarak yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Balıkçılık, doğası gereği sizi sakinleşmeye ve çevrenizden zevk almaya zorlayan bir etkinliktir. Balıkçılık ağır vakalarla çalışanlar için popüler bir egzersiz türüdür.
Balıkçılık aklınızı zorlar ve dikkat ister. Uzmanlar balık avcılığının odaklanma gerektirdiğini, kişinin zihnini içsel çatışmaya sürüklemesine yardımcı olduğunu iddia etmektedir. Balık bulmak için doğru strateji geliştirmek gerekir. Yemi balıklara uygun bir şekilde sunma, eleştirel düşünme ve yaratıcılık gerektirir. Stres, depresyon ve anksiyeteden sağlıklı bir kaçışa izin verir. Balıkçılığın en güzel yanı herkesin katılabileceği bir aktivite olmasıdır.
Yaşlı ya da genç olmanızın, kadın ya da erkek olmanızın ne kadar uygun olduğunuzun bir önemi yoktur. Hiçbir kısıtlama veya sınırlama yoktur. Neredeyse dünyanın en popüler eğlence aktivitelerinden biridir. Doğal dünyanızı keşfetmenizi ve yaşlılığa kadar aktif kalmanızı sağlar. Sakin ve keyifli bir uğraştır. Siz de bir olta bulup göle veya denize doğru yönelmeyi deneyin.
Ben av işlerinden hiç anlamadığım için belki kendim yapamam ama yapanları izlemeye bayılırım. Kuşadası-Davutlar’daki Sevgi Plajı'nın hemen yanı başında nehirle denizin birleştiği yerde birbirine paralel yan yana iki köprü vardır. Eline oltasına alan buraya balık tutmaya gelir. Ben zaman zaman onları izlemeye giderim. Hayatın her yıl biraz daha zorlaştığı bir dünyada, balık tutmanın keyfi kadar ekonomik gerçeği de vardır. Balık evin ekmeğidir, bir günü daha kurtarmaktır. O yüzden sabahın erken erken saatlerinde köprülerin, kıyıların kenarında ellerinde oltalarıyla gördüğüm insanlarla tanışmayı ve konuşmayı severim. Hele böyle soğuk havalarda!
Soğuktan çatlamış parmaklarını ovuyordu, yanına yaklaştım, “bol şans” dedim. Sıra sıra dizilmiş balık tutan insanlar arasında neden kendisine şans dilediğimi düşünmüş olmalı ki şaşırdı. Yarım ağız, “sağol” dedi. Balık kokuyordu, 25’ine bile gelmemişti henüz…
İnsanların tanımadıkları birinden selam alırken bile tedirgin olduğu bir Türkiye’de yaşıyorduk. Delikanlıya kendimi tanıtmayı seçtim. Denize attığı oltayı geri çekiyordu, o sıra 3 tane istavritin çırpındığını gördü güldü, ben de güldüm. “Balık tutan insanlar ne zamandan beri gazetecilerin ilgisini çekiyor.” dedi. Martıların çığlıkları duyuluyordu o sıra, kediler denizin kıyısında balık bekliyordu. Delikanlıya hayattan ne beklediğini sordum. Hayatın dalga boylarında kendini ölçtü, biçti ‘hiçbir şey’ dedi. Tekrar denize attı oltasını. “Karadan denize bakmayı bildiğin gibi, denizden karaya bakmayı da bileceksin!”
Deniz kenarındaki onca insan arasından böyle birini seçmeyi “tam isabet” olarak değerlendirdim. Rüzgar yağmurluğunu şişiriyordu da muhabbeti balıklardan insanlara taşıdık. Denizi bol olan şehrin, hırsızının da, arsızının da bol olduğuna karar verdik. Aramızdaki duvarı da yıkmıştık o an…
Üniversite mezunuydu, işsizdi, iş için çalmadığı kapı kalmamıştı. Balıkları ailesi için tutuyordu. Balık tutarken, dertlerini unutuyordu da gerçeklerin elini de sıkı sıkı tutuyordu. Yine oltası dolu geldi.
“Abi” dedi, “Sokakta sorsan kim akıllı kim deli belli değil”. “Ama” dedi, “balıklar bizden daha fedakar.”
Oltasındaki balıkları birer birer kovasına itinayla yerleştirdi. “Biz onların soylarını kurutmak için elimizden geleni yapıyoruz. Onlar bizi yaşatmak için, gönüllü yem oluyorlar.”
Oradan ve ondan ayrılırken düşündüm de bazı insanlar da balıklar gibi aslında! Yürekli olanlar korkakların yerine gönüllü yem oldular ve oluyorlar. Çocuklar yaşasın diye!
Yeni moda delikanlılar “misket havasında” göbek atsın diye değil!
Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.