Yaşı 60’ın altında olanların hatırlayacağını zannetmiyorum. 42 yıl önce 6 Mayıs 1972 yılında bu ülkede fikirlerinden dolayı üç masum genç darağacında koca, koca adamlar tarafından idam edildi.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’dı. Bu üç genç adamın ismi. Deniz ve Yusuf 25, Hüseyin ise 23 yaşındaydı. Tam anlamıyla bir hukuk cinayetiyle öldürüldü bu üç çocuk.
Bu üç gepegenç insanın katledilmesi için en çok heves edenlerden biri Süleyman Demirel’di. Dönemin Adalet Partisi (AP) grubu iki elleri havada bu alçakça idam kararlarını onaylıyordu. AP grubundan "3’e 3" sesleri yükseliyordu. Dönemin AP milletvekillerinin neredeyse tamamının yüzleri gülüyordu. "3’e karşı 3" derken, o üç diye kastettikleri Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan ve Adnan Menderes’ti. 27 Mayıs'ta alçakça idam edilen çok değerli üç insan. Gezmiş, Aslan ve İnan’ı katletmek isteyen zihniyetle Menderes, Zorlu ve Polatkan’ı katleden zihniyetin ve gücün aynı olduğunu büyük bir körlükle göremiyorlardı, Demirel ve tayfası. Ya da özellikle görmüyorlardı. Çünkü o katil zihniyeti büyük oranda Demirel ve dönemin AP’si de paylaşıyordu. Türkiye’nin trajedisi buydu zaten. Zalimlerle mazlumların aslında aynı zihniyet paydasında buluşabilmesi.
Bu gün mazlum olanın eline güç geçtiğinde başkalarına karşı çok zalim olabilmesiydi bu toprakların dramı.Bu toprakların insanları olarak, hepimizin temel hastalığıydı bu.Bu günde aynı hastalığımız devam etmekte ve biz bu hastalıklardan aradan yıllar geçmesine karşın kurtulabilmiş değiliz.
Süleyman Demirel, hayali ihracat yolsuzluğundan yargılanan yeğeni Yahya Demirel’le ilgili olarak, “25 yaşındaki çocukla utanmadan uğraşıyorlar” derken, 6 Mayıs 1972 tarihinde ise idam edilen Deniz, Yusuf, Hüseyin’in idam kararlarını alelacele onaylamakta tereddüt etmiyordu. Oylama yapılırken mecliste AP grubunun en önünde oturan Süleyman Demirel elini 'idama evet' için kaldırdığında arkasına dönüp baktı, herkesin ellerini kaldırıp, kaldırmadığını kontrol ediyordu. Sonra vakur ve gururlu bir ifade ile yerine oturdu. İdamlar kabul edilmişti. Deniz ve Yusuf 25, Hüseyin ise 23 yaşındaydı. Süleyman Demirel onlar için 25 yaşındaki çocuklar demedi. İdam edilmelerini canı gönülden istedi. İsteğine ve amacına da ulaştı.
Aynı Demirel katledilmelerine tam destek verdiği bu çocuklara karşı 70’li yıllar boyunca “başka çocukları” destekledi. O çocuklarla ilgili “Bana ülkücü gençler suç işliyor dedirtemezsiniz” dedi. O ülkücü çocuklar vatan savunması yaptıklarını düşündüler, devletleri tarafından komünist diye suçlanan başka çocuklara karşı silah çektiler. Sonra o gençler de Denizleri asan aynı zihniyet tarafından türlü zulümlere maruz bırakıldılar. İşkence tezgahlarından geçtiler. Çoğu idam edildi, hapishanelerde çürümeye bırakıldılar.
Deniz, Hüseyin, Yusuf üç çocuktular. Hayatın onurlu yolculuğunda haksızlığa sıkılmış yumruk gibiydiler. Dar gelirli ailelerin tek göz odalı evlerinden çıkan bağımsız Türkiye sevdasına inanmış üç aslan yürekli eşitlik, adalet isteyen emekten yana taraf olan üç delikanlı. O zamanlarda 1 Mayıs'lar Taksim Meydanı'nda işçilerin görkemli gösterileriyle, marşlarla, yaşam şarkılarıyla kutlanırdı.
Onlar üç inançlı çocuktular, namuslu, yürekli ülkesini seven üç yürekli asker gibiydiler. Fabrika kapılarına da güneş doğacak zannettiler. Grevlerde işçilerle birlikte dayanışma içinde oldular. Birlikte halay çektiler, işçilerin grevlerinde gözcülük yaptılar, işçilerin kendilerini satmayacaklarını düşündüler.
Patlayan üç tomurcuk gibiydiler, her karanlık gecenin sabahına başkalarını ezilenleri, üzülenleri, yoksulları düşünerek uyandılar. Puştların, zenginlerin, çalıp çırpanların uykularını kaçırdılar. Onur kavgası verdiler bu namussuz düzenin diktatörlerine karşı. Kasten yoksul bırakılan bir toplum onları çoğaltacağına köklerini kuruttu. Altın tepside kellelerini sundu düzenin ağalarına. Onların güzelim ruhlarını, sevimli yüzlerini, sevgiyle dolu kalplerini bugünün pasaklılarına tercih ettik maalesef.
Ve bugünün televizyon kanallarındaki anlamsız ve şuursuz programlar bu yürekli gençlerin yiğitçe türkülerini susturmuştur.
Bu ülke canlarını vatanına armağan edenlere dün de bir şey vermedi, bugün de. Oysa o çocuklar bir ömrü ülkelerine sebil hayratı gibi bağışladılar.
Deniz, Hüseyin, Yusuf üç çocuktular, şimdiki çocuklar daha iyi yaşasın diye öldüler.
Ben bu üç çocuk için, bu darağacındaki üç fidan için en güzel dizeleri Atilla İlhan’ın yazdığını düşünür ve zaman, zaman eşimle birlikte seslendiririz...
Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız,
O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız,
Gitti dostlar, şölen bitti ne eski heyecan ne hız ,
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı, sırasız,
O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız,
Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı,
Güneşten ışık yontarlardı, sert adamlardı,
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı,
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı,
Bitmez sazların özlemi daha sonra, daha sonra,
Sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara,
Simsiyah bir teselli olur belki kalanlara,
Geceler uzar, hazırlık sonbahara…
Deniz, Hüseyin, Yusuf sizlere selam olsun, Allah’ın rahmeti üzerinizden eksik olmasın.
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.