Bu ortamı seven, burada hızla boy atıp gelişen meyveler var. Cehalet ve barbarlık! Asıl dehşetli olansa, herkesin bundan razı görünmesi. Ama durun, daha da korkuncu var: İçinden geçtiğimiz bu fikri sefaletin, cahilliğin ve barbarlığın bir hastalık değil, bir yaşam biçimi olarak kabullenilmesi, iktidar elitinin ve etkilediği zümrenin bundan zevk alır hale gelmesi.
Yanlış anlamadınız; yaşadığımız ülkede cehalet ve barbarlık zevk alınan, övünülen ve yüceltilen birer “değer”dir artık. Ferit Edgü’nün dediği gibi, “Cahillerin de profesörleri, doktorları başkanları hatta ordinaryüsleri vardır.’’
Cehaletten uygar dünyanın dilini bekleyemeyiz. Kendine özgü bir lügatı vardır onun. Lügat dedikse, çok fazla kelimeye ihtiyaç duymaz, sadece birkaç etiket, gerisini kaba kuvvete bırakır. Cehaletin yaşam biçimine dönüştüğü Türkiye, artık çok az, çok kısa, çok keskin kelimelerle konuşuyor. Son derece kullanışlı sözler bunlar, üstelik öldürücü etkiye sahip. Bir ok gibi fırlatıyor ve rakibimizin can havliyle debelendiğini görüyorsunuz. Üç altın söz:
Hain, şerefsiz, alçak!
Evet, her düşünceden siyasi figür ama daha çok iktidar çevreleri, onların yönlendirdiği medya, varlığını iktidarın varlığına armağan etmiş akademisyenler, gazeteciler, yazarlar, sadece bu üç kelimeyi ustaca kullanarak kendi meşruiyet alanını genişletiyor, karşılarına aldıklarını silip atıyorlar. Böylece ülkenin gerçek sahibi olduklarını; iyi, doğru ve güzel ne varsa kendilerinden, kötü ve şer olan her şeyin başkalarından geldiğine inandırmış oluyorlar. Öyle ya, biri hain, alçak, şerefsizse iyilik ve güzellikle ne işi olabilir. Onun bu topraklarda yaşamasına nasıl göz yumulabilir?
Birilerinin gözünde “hain, şerefsiz, alçak’’ olmak için büyük günahlar işlemenize gerek yok. Eleştirmeniz, “hayır’’ demeniz yeterli. Hayır, sizin gibi düşünmüyorum! Hayır, bunu doğru bulmuyorum! Size inanmıyorum! Ya da kendi bildiğince yaşamanız, aklınızın estiği gibi yazıp çizmeniz, öyle davranmanız… Alçak oluyorsunuz, hain ve şerefsiz! Bir parti yetkilisi, öbürüne oy verenlere öyle diyor. Cumhurbaşkanı öyle diyor, başbakan öyle diyor, bakanlar, danışmanlar, milletvekilleri, onların besleyip büyüttüğü paralı sövücüler, edebiyat, anayasa, hukuk profesörleri, iktidar yazarları, havuz medyası öyle diyor.
Siyaset elitlerini, oradan ekmek yiyenleri ve onların paralı sövücülerini bir yere kadar anlayabiliriz. Onlar için hafifletici sebep bulunabilir. Öyle ya, “Cahilin en büyük desteği bir başka cahildir.’’ Yahut “Sırtını iktidara dayamış cahil gibisi yoktur.’’ Fakat akademisyenleri, din adamlarını, okur-yazar zümresini anlamak imkansız. Affedilir yanı yok onların. Bütün bir gençliği, kendilerine inanan, saygı duyan kitleleri zehirliyorlar. Hakikate sırtını dönmüş, araştırmayı gereksiz gören, bilgiden korkan, sadece sloganlarla yaşayan, bir gençlik, üstelik saldırgan, merhametsiz, küfürbaz bir gençlik yetiştiriyorlar. Sorası geliyor insanın, bu muydu muradınız?
Medeniyet hülyanız, ideal insan tasavvurunuz ve yanıp tutuştuğunuz dava bu muydu? Başka bir dil bulamaz mıydınız?
Şimdi hep bir ağızdan, sevmediklerinize “hain, şerefsiz, alçak” diyorsunuz; bu sözler kesmediğinde ne yapacaksınız?
Ülke, bu zehirli dille nereye gidecek? Ne olacak bu hain, bunca şerefsiz ve alçak! Üstelik her gün, her saat sayıları hızla artıyor. Hayır diyenler, ama diyenler, fakat diyenler, bu kadar da olmaz diyenler artıyor sürekli.
Ne yapacaksınız onları, denize mi dökeceksiniz? Bu sözleri tüketen cengaverlerin “Üç silahım, şu kadar mermim var!’’ diye böbürlenmelerini nasıl anlamalıyız? Silahları ve mermileri yarıştırmak!
Yazık oldu sana yalnız ve güzel sevgili ülkem!
Muasır medeniyet diye yola çıkmışken gide gide cehaletin çölüne vardın. Şimdi oturup ağla, bağrını oyan barbarlığın ve nefretin kör kazmasına bakarak!..
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.