Beğenirsiniz, beğenmezsiniz seversiniz sevmezsiniz, takdir edersiniz takdir etmezsiniz fakat gerçekleri de görmeden edemeyiz.
AKP iktidarı 13. yılını bitirdi 14. yılından gün aldı. Uzmanlar ve siyaset bilimciler, iktidarda olan partilerin ikinci dönemden itibaren yıpranmaya ve inişe geçmeye başlayacağını söylüyorlar. AKP iktidarı 3. dönemini bitirdi. Bugün bir erken seçim olsa anketler oyunun % 50’nin üzerinde olacağını gösteriyor. Bir an için HDP ve MHP’nin de baraj altında kalabileceği düşünülürse AKP’nin anayasayı bile değiştirebilecek bir milletvekili sayısıyla meclise gelmesi kimseyi şaşırtmamalı. Oysa ki; her gün Türkiye bir iki değil dört beş evladını şehit olarak kaybediyor.
Zamlar % 100 olarak halkımıza yansıyor. Bu ülkede 7’den 70’e insanlar ağzını açmaktan korkuyor…
İnsanlar yarınlarına güvenle bakamıyor. Büyük şehirlerde endişe içinde yaşıyorlar. Demokrasi rafa kaldırılmış, özgürlükler kısıtlı. Tüm bu verilere karşın eğri oturup doğru konuşalım, iktidar partisinin başarısı çok net ortada. Başarısız olan ve iktidarın başarısını bu denli parlatan, yıllardır iktidara değil de muhalefete talip olan muhalefet partileridir!
HALKA DİL UZATILMAZ
Bir parti devlet yönetimine talipse ve demokrasiden yanaysa, önce parti içi yönetimini en doğru ve en demokratik biçimde yapılandırmalıdır. Kurmaylarından teşkilatlarına partinin her kademesi siyasetin ve toplumun tüm katmanlarına hitap edecek şekilde oluşmalıdır. Köşe yazarları, halkın ölçütlerini ve eğitim düzeyini eleştirebilirler; fakat siyasi partilerin böyle bir lüksü olamaz. Siyasetçinin halkın eğitim düzeyine suç bulması düşünülemez. Zira eğitimsiz olduğu iddia edilen halktan oy alamamak daha büyük bir eğitimsizlik ifadesidir.
Muhalefette dinamik liderlerin yoksunluğu halka güven duygusu vermemektedir. Seçimlerin galibi, Recep Tayyip Erdoğan’ın 13 yıllık siyaseti ve liderliğidir. Muhalefette lider ve güven eksikliği vardır. Peki, halk neden güvenmiyor? Bu soruya cevap bulamadıkları sürece, muhalefet partileri iktidar yüzü göremeyecektir. Bir yarışta, birinci olmanın yeterlilik koşulu, ikinciden iyi olmaktır. İddialı bir ikincisi olmayan yarışın birincisi de dikkatli olmayacağı gibi çıtayı yükseltecek işler için kendini zorlamayacaktır. Yani güçlü muhalefet güçlü iktidarı doğurur.
Siyaset, muhalefet ve iktidarıyla bir bütündür. İddiasız ikincilerin olduğu bir siyasette, iktidarın yanlışlarından muhalefet sorumludur. Seçimler demokrasinin en önemli ögelerinden biridir. Demokrasinin ortaya çıkardığı sonucu ve iktidarı kazanmış bir partiyi suçlayarak muhalefet partileri kendilerini aklayamazlar. Seçimi defalarca kaybettikleri halde koltuklarından bir türlü vazgeçmeyen parti liderleri sadece Türkiye’de bulunmaktadır.
MHP ŞANSINI HEBA ETTİ
Liderlerin parti içi muhalefet karşısında meseleyi kişiselleştirmeleri ne davaya, ne de dava adamlığına yakışır. Her parti, davasının ilkelerini hayata geçirmek için vardır. Davaya hizmette başarılı olmayanların yeni isimlere imkan tanımaları ve hatta önlerini açmaları gerekir. Ülkemizin kaderidir bu. İstifanın da bir hizmet olduğu dikkate alınmaz. Yenilenmeyen bir partinin bir sonraki seçimden bir beklentisi olabilir mi? Hele sürekli başarısızlığa imza atanlar hangi iddialarla yola çıkacaklar? Küçük olsun, bizim olsun anlayışıyla bir siyasi parti yönetilemez. Kasım seçimlerinin esas kaybedeni MHP’dir. Türk milliyetçisi olan MHP’nin aldığı oy, Türk milletini tanımadığının göstergesidir. Gerçekten tanısa ve toplumla bütünleşse böyle bir sonucun ortaya çıkması mümkün değildir. Kaldı ki bu dönemde konjonktür, her anlamda MHP’den yanaydı. Türkiye toplumunun en az yüzde altmışı muhafazakârdır. MHP’nin bu oyları kendine çekmesi işten bile değildi. 7 Haziran’da küçük de olsa bu imkanları yakalamıştı, ama yakaladığı şansı Kasım da heba etti.
DAVAYA YÜK OLAN GEREĞİNİ YAPMALI
CHP’nin kemikleşmiş bir oy kitlesi var, yüzde yirmibeş herkesin hemfikir olduğu bir oran. Fakat özellikle merkez sağın oylarına en yakın parti olarak duran MHP’nin bu denli başarısızlığının temelinde yatan en büyük unsur, yılardır değişmeyen yönetimi ve zihniyetidir. Davanın başarısından çok, koltuklarını muhafaza etme çabasına giren yönetim, faturayı kesecek yer aramamalı. Hangi makamda oturuyor olursa olsun, kişi davaya yük olmaya başlamışsa ve hatta zarar veriyorsa bunun gereği yapılmalıdır.
'Vatanını seven, davanın uğruna fedakârlıktan çekinmeyen ve ideallerinin gerçekleşmesini isteyen her milliyetçi, her ülkücü istifanın da bir hizmet ve erdem olduğunu artık bilmek ve bu bilinci özümsemek durumundadır' diye düşünüyorum.
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.