Cumhuriyet kurulduğundan bu yana devlet içeride ve dışarıda hep düşman aradı ve buldu. Bu memlekette 16-17 yaşında çocuklar asıldı devlet düşmanı diye. Çok uzaklara gitmeye gerek yok, sadece gezi olaylarında onlarca genç öldürüldü, kör edildi, sakat bırakıldı.
Kurtlar Vadisi’nde istihbaratçı İskender Polat Alemdar’a “devlete düşman lazım Polat” diyordu. Aynen öyle tepedekiler ne söylerse söylesin, Anayasada ne yazarsa yazsın, devlet bildiğini okuyor, vatandaşı kimliğinden, düşüncesinden, inancından dolayı fişliyor. Anlaşılan bu devletin genetiğinde var. Anayasayı değiştiriyorsunuz, bu genetik değişmiyor. Yönetenleri değiştiriyorsunuz, gelenek aynen devam ediyor. Yani hukukta siyaset de durduramıyor. Fişleyen, özel hayata karışan, halkı komple şüpheli gibi gören devleti... Yani devletten birileri işlerini güçlerini bırakmış, maaşlarını ödeyen velinimetleri olan vatandaşları fişliyorlar. En son yeni bir fişleme vakası çıktı. Gaziantep Üniversitesi’nin İslahiye ilçesinde bulunan fakülte ve yüksek okulunda okuyan öğrenciler fişlenmiş, birileri öğrencilerin siyasi görüşlerini, arkadaşlıklarını, ilişkilerini fişlemiş. Kim kimle elele, kim kimle kol kola, kim kimle dost ve sevgili devlet izlemiş. Yetmemiş sonra da kendi aralarında paylaşmışlar bu bilgileri, dedi koduları. Fişleme notlarından çıkan. Resmen dedikoducu bir devletimiz var. Devlet aklı da, devlet ahlakı da resmen yerlerde sürünüyor... Kimse kusura bakmasın ahlak notundan direkman çakacak olanlar fişlenen öğrenciler değil, fişleyen devlet ve onun görevlileridir.
Habere göre fişlemeler 2011 tarihli. Daha doğrusu sızan belgelere göre tarih böyle. Fişlemelerin günümüze kadar gelmesi kimseyi şaşırtmasın ne de olsa devlette devamlılık esasıtr!..
2010 yılına gidelim; bir yandan devlet vatandaşı fişlerken, öte yandan da millet özel hayatının dokunulmazlığını ve gizliliğni daha sağlam bir ilkeye bağlayan anayasa refarandurumuna yetmez, ama evet demeye koşuyormuş.
Ne anayasa bağlıyor devleti, ne ahlak kuralları... Güvenlik derler, devletin bekası derler, komplo derler, darbe derler, mutlaka bir gerekçe bulurlar vatandaşı fişlemek için... Başbakan Kadıköy vapurundan inenlerin kıyafetini beğenmezken, içecek olanlar gidip evinde zıkkımlansın derken ondan sonra da biz devletin efendisi olmaya gelmedik, biz devletin ve milletin hizmetkarı olmaya geldik demezler mi? Bu nasıl hizmetkarlık? Devlet bu mudur? Maalesef devlet budur. Tepesinde bulunanların “millet için varız” dediklerine bakmayın, milletin devlet katında pek makbul bir taraf yoktur. Halk daima şüpheli, potansiyel suçlu ve düşman gibi görülmektedir.
Milletin görevi vergi vermek, böylesine bir devleti finansa etmektir. Milletin itiraz etmesi değil, itaat ve biat etmesi istenmektedir. Fişlemelere, yolsuzluklara, yanlışlıklara itiraz edilmeyecektir. Yoksa, yoksa boşuna mı bütün bu fişlemeler, kişisel bilgiler devlet gereğini yapar vatandaşının defterini dürer. Şimdiye kadar ne şairler, ne yazarlar, ne düşünürler, ne gencecik parlak beyinler kaldı defteri dürülmedik. Anayasa’da devletin tanıması, saygı duyması ve koruması gereken temel hak ve özgürlükler yazıyor. Bunların arasında elbette özel hayatın dokunulmazlığı ve gizliliği de geliyor. Üstelik bu konuda yeni bir düzenleme daha üç yıl önce referandumda kabul edilmiş, yani “milli irade” yöneticilere sınırlarını çizmiş. Sonuç, kişisel ve keyfi yönetime ve fişlemeye devam... Şimdi de interneti susturmaya çalışıyorlar.
Maalesef bizim devletimiz hak, hukuk, anayasa ve özgürlükten anlamıyor. Varlğının, meşrutiyetinin temelinin hak, hukuk ve özgürlük olduğunu görmezden geliyor. Böyle yapmakla kutsadığı devletin meşruiyetini tükettiğinin de farkında değil.
Halkına yaşam tarzı dayatan, kimlik giydirmeye çalışan, ahlak öğretmeye kalkışan ve dinini kinini diri tutan bir nesil yetiştirmeye çalışan bir devlet demokratik bir hukuk devleti olamaz. İster kemalistler yönetsin ülkeyi, ister dinciler, islamcılar, ister solcular yönetsin fark etmez. ‘Köylü milletin efendisidir’ söylemi varken, köylü Kızılay’da gezemiyordu. Meclisin duvarında “Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir” yazarken tek partili, tek adamlı göstermelik seçimli otoriter bir yönetim hükmediyordu ülkede. Devlet bir gün gelecek haddini bilecek. Bunun yolu da milletin hakkını, hukukunu bilmesinden geçiyor. Hakkını bilmeyen bir milletin devleti de haddini bilmez. Yani hak ettiğiniz gibi yönetilirsiniz, arada kaynayanlar bu düzene başkaldıranlar olur.
Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.