Devletin valisi denilince akla gelen ilk isim olan kişi 2 Haziran 1948’de Trabzon’un Köprübaşı İlçesi’nde doğdu. Babası müftüydü. Beş kardeşlerdi. Ankara Siyasal’ı 1968’de bitirip, Aydın’a maiyet memuru oldu. Rize Kalkandere’den başlayıp, Bahçe, Hamur, Ayvacık, Alaca, Kırıkhan ve Akçakoca’da kaymakamlık yaptı.
Türkiye’nin en genç valisi oldu, henüz 36 yaşındaydı. İlk görevi Tokat’tı. "Karnımdan değil, yürekten konuşuyorum. Biz hizmet makamıyız, naz makamı mı?" diyordu. Meyhanelerde vatandaşa iki dubleden başka içki verilmeyecek deyince adı Dördüncü Murat'a çıktı Recep Yazıcıoğlu'nun. Anadolu insanı gördüğü yerde, "Devlet Baba..." diye koşar sarılırdı. Her ilçede halkın sevgisini kazanıyor, makam odasının kapısını hiç kapatmıyor, üzerine de "kapıyı vurmadan içeri girin" diye yazdırıyordu. Çizmesini giyip köyleri dolaşıyor, dert dinliyor, çözüm üretiyordu. Takım elbise, kravat, makam arabası, koruma polisleri ona göre değildi. Bahçe'de kaymakam iken Ceyhan kıyısındaki arazilere toprak ağalarının el koyduğunu ve köylülerin hayvanlarıyla nehre inmelerine izin vermediklerini gördü. Ağaları uyardı, değişen bir şey olmayınca bir traktörün direksiyonuna geçip pamuk tarlalarını dümdüz etti.
Kapalı alanlarda sigara içilmesini yasakladı. Kahvehanelere kitaplık yaptırdı. Başına kasket takıp hastanede vatandaşların çektiği çileyi gördü ve başhekimi görevden aldı. Tayin, terfi, torpil isteklerini reddetti. Erzincan'da sel sularına kapılıp yıkılan ve 30 yıldır yenisi yapılmayan köprü için bürokrasiyi aştı. Yeni köprü ile 23 köyün şehirle olan bağlantısını sağladı. Her zaman "Biz halkın hizmetkarıyız, afra tafra yapamayız" diyordu.
Yaptıkları tanınmış yazar Ayşe Kulin tarafından Köprü adlı romana konu oldu. Aynı zamanda filmi de çekildi.
"Bakanlar en çok karşılama, ağırlama, uğurlamadan hoşlanır. 500 kişilik yemek organize edip faturayı özel idareye yıkar. Benim gibi şantiye valiliği yaparsan gidersin. İş yaparsan, virgülün hesabını sorarlar. Victor Hugo: İki büklüm yürüyen, dik gidenlerden fazla yol alır, demiş. Bizim ülkede Hugo ekolü var" diyordu.
Erzincan depreminde evi yıkılan muhtar, valiliğe elinde evraklarla gider. Öğle tatilinde kot pantolonlu biri gelir ve "Hayrola amca" der. Muhtar derdini anlatır. Adam evrakları alır, deftere kaydedip vali odasına girer. Evrakları mühürler ve muhtara verir. Muhtar: "Sağ olun ama Vali Bey kızmasın" der. "Sen üzülme amca Vali Bey bana kızmaz" diye muhtarı uğurlar. O kişi Recep Yazıcıoğlu'dur. 18 yıl önce bir trafik kazasında kaybettiğimiz Recep Yazıcıoğlu; Tokat, Erzincan, Aydın ve Denizli halkında hoş bir seda bıraktı.
IV. Murat, Doğrucu Davut, Zıpkın Vali gibi sıfatlarla anıldı. Erzincan valiliği sırasında doğa sporlarıyla uğraşmış, dağa tırmanmış ve yöre sporlarının turizme açılmasına katkı sağlamıştır. Rafting'le ilgisi Denizli'de devam etmiştir.
Yamaç paraşütü gibi adrenalini yüksek sporları da yapan Merhum Yazıcıoğlu vatandaşlara da ilham kaynağı oldu.
Çevreci kimliğiyle de her zaman ön plana çıkan, 'Süper Vali' deniz, göl ve nehirlerin temizlenmesini yakından takip eder ve köylüleri sık sık uyarırdı.
53 yıl önce ilk görev yeri Aydın'a atandığında daha doğmamış bir çocuk için bile rol model olacağını bilemezdi.
1970'de Adana'da Tuncay Sonel adı verilen bir çocuk doğdu. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi kapısından girdiğinde 18 yaşındaydı. Vali Yazıcıoğlu gibi bir devlet adamı olmak istiyordu. İlginçtir, Yazıcıoğlu'ndan 26 yıl sonra o da ilk görev yeri olarak Aydın'a atandı. Doğudan- Batıya birçok yerde kaymakamlık yaptı. Şanlıurfa'ya bağlı Birecik'te bir proje geliştirdi. Yetim ve öksüz 656 çocuğa mektup yazıp "Annen veya baban hayatta olsaydı, senin için ne yapmasını isterdin? Bana yazarsan çok sevinirim" diye sordu.
Neşet Ertaş'ın "Gönül Dağı" türküsündeki, 'kalpten kalbe bir yol vardır, görülmez" dediği yolu buldu. Atandığı her yere bu soruyla gitti. Of'ta 212, Seydişehir'de 283, Bandırma'da 486, Kadıköy'de 912, Tunceli'de 279 ve Ordu'da 2 bin 112 derken, yıllar onu 4 bin 938 yetim ve öksüz çocuğun Vali Baba'sı yaptı. "Devlet var, yalnız değilsiniz" duygusunu hisseden çocuklar, okudu. Doktor, mühendis, öğretmen hatta mülkiyeli oldu.
Ordu Valisi Sonel, ilindeki 2 bin 112 yetim- öksüzü karne gününde de unutmadı. Çocuklar isteklerini "bilgisayar, bisiklet, bebek, araba, köpek, kendine ait bir oda..." diye sıraladı. 10 yaşındaki Zafer Ceyhan'ın isteğinin ise maddi karşılığı bu dünyada yoktu.
"Sevgili Vali Amca, beni düşündünüz. Çok sevindim, duygulandım, değerli hissettim. Annem, babam, dayım, abim aynı araçta kaza geçirmiş. Annem bana hamileymiş. Ben babamı annemin anlattıklarından tanıyorum, hiç görmedim. Baba şefkati gösterip, isteğimi sordunuz. Ben babamın okuluma gelip, arkadaşlarımın içinde bana 'Aslan oğlum' diye sımsıkı sarılıp, sıvazlayıp, benimle gurur duymasını çok isterdim" diyordu.
Okullar kapalı olsa da Vali Sonel bir bisiklet alıp evine gitti. Zafer'e "Aslan Oğlum..." diye defalarca sarıldı.
Babasını 9 yaşında kanserden kaybeden Çisem Gül Baydemir beyaz terrier köpeği " 2 kişilik evimize üçüncü bir canlı girsin" diyerek istedi.
O küçücük parmaklarıyla yazdığı mektubu okuyunca ...Tıkandım, dilim kurudu. Nasıl da güzel anlatmış isteğini...
Bir babaya olan özlemi bu derece kalpten anlatman, ailene bir üçüncü canlı istemen, ömrün gönlünce olsun...
Vali Amcası kucağında köpekle Çisem'in kapısını çaldı. Mutluluktan ağlayan Çisem köpeğine 'Şahane' adını verdi. Şahane işlere imza atan Vali Tuncay Sonel "yol yaparız, bina da. Uzak mahalledeki yetim ve öksüzleri eğer unutur, sahip çıkmazsak, yaptığınız diğer işlerin hiçbir önemi yok" diyor. Türkiye'deki 23 milyon çocuktan 269 bini yetim, 82 bini öksüz. Salgın, sayılarını hızla artırıyor. Nazım'ın dediği gibi cebimizde yoksa, hiç olmazsa yüreğimizden verelim...
Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.