Öncelikle belirtmeliyim ki ben ekonomist değilim. Ekonomi tahsili de yapmadım. Ama gördüklerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Salgından sonra e-ticaret geometrik büyüyor ve devam da edecek.
Kovid-19 salgını bu süreci daha da hızlandıracak. Uzun yıllar tek bir toplu iğne bile almadım, direndim. Ama galiba ben bile alıştım! Tabii her şeyi almam mümkün değil. Denemeden bir pantolon alamıyorum. Bilmediğim, giymediğim bir markanın gömleğini, tişörtünü alırken çekiniyorum. İlla ki görmem, deneyip bir bakmam gerekiyor. Ama herkes benim gibi değil. Sipariş veriyorlar, olmadı mı, gelen kutuya koyup iade ediyorlar. Artık çok da pratik…
Şirketlerde alıştı, lojistik şirketleri de, galiba bizlerde… Yine de bazı şeyler hiç alınmaz diye düşünüyordum. Örneğin bir araba… Direksiyon koltuğuna oturmadan, belki bir test sürüşü yapmadan bir araba alır mısınız? Ben almam… Ama alanların sayısı bir hayli artmış. Dedim ya; Kovid-19 birçok alışkanlığı değiştirecek diye, işte bu da onlardan biri… Ekonomik hayatın durması, geniş kitlelerin gelirlerini kaybetmesi sonucunu doğurur. Bu durumda kişiler mecburen birikimlerine yönelirler. Tasarrufun tüketime harcanması, yatırıma gidecek kaynakların azalmasıdır. Makro planda resim budur… Ticari boyutta da durum farklı değildir. Gelir yaratmayan gider, işletme açısından küllüyen zarardır, ülke açısından da heba olan kaynak. Meselenin efektif, talep ve sosyal boyutunu bilerek analize dahil etmiyoruz. Ekonomik faaliyetini durduran işletmeler, mal ve hizmet üretmeyince sabit giderlerini nasıl telafi edecekler? Pek çok sektörde “kaybolan talep” geri gelmeyecek, çalışılmayan zamanların zararı geleceğin gelirlerine ilave maliyet olarak dahil olacaktır. Üç ay kimsenin gitmediği lokanta açıldığı zaman geçen süredeki gelir yok olmuştur. En iyi ihtimalle “kaldığı değil” yeniden başladığı “tip” yerden devam edecektir. Üç aydır müşterisine ulaşamayan berberin dükkan kirasından, kalfa çırak masrafına, tedirgin müşterisinin daha bir mesafeli kalacak olmasına kadar çok muhtemeldir ki, 2020 yılı geliri yarı hasar alacaktır. Hizmetler sektörünün tamamına yakını bu tecelliye mahkumdur. İmalat sektöründe de durum pek farklı değildir. “Pandemi tatili” şirin bir kavram değildir ve geri dönüşsüz kayıptır. Mesela, hazır giyim sektöründe bahar aylarına özgü ürünler büyük ölçüde üretilememiş, depoda, rafta kalmış ve bazıları çöp olmuştur. Oysa bu işletmelerin kapısına kilit vurulmamıştır. Sabit giderler tıpkı “borusu patlamış su” gibi sokağa akmaktadır. Her boyuttaki iktisadi birim bu süreçte işletme sermayesinden harcanmaktadır. Bütçe dengeleri alt üst olan devletin telaşla yaptığı müdahalelerin de sağlıklı kaynaklara dayanmadığı ortadadır. Her halükarda; kaynakların çarpık kullanımı, yok olan üretim, kaybolan yada belirsiz tarihe ötelenen gelir, arz ve talebin birlikte çökmesi, derin bir “ekonomik çukur” oluşturmuştur. Çok muhtemel ki ekonomi ikinci çeyrekte çift haneler mertebesinde küçülecektir. Gün gelir yönümüz yukarıya çevrildiğinde “çömeldiğimiz” noktadan başlayacağımız gerçeğini unutmamalıyız. Genel çerçevede “cari gün”, “dün”ün plan ve hayalleri üzerinden şekillenir. Pandemi öncesine kadar hayat bu esas üzerinden akardı. Pandeminin yarattığı endişe ve ümitsizlik hayatın her alanında frene basılmasına sebep olmuştur. Yaşanan “belirsizlik hali”, geleceğe yönelik planlamaların ve iş iştahlarının ertelenmesine yol açmıştır.
Bu nedenle yarınlara dair bu anlamıyla hazırlıksızlık hali oluşuyor. İş dünyasının sorunların ikinci ve üçüncü çeyrekte vahim hal alacağını ifade etmesi boşuna değil… Pandeminin hayırlı sonuçlara vesile olacağı beklentisi bir yana, oluşan ekonomik sıkıntılar hayatın an itibari ile en yakıcı gerçekliliği. Çok da kısa olmayan bir zaman dilimi için iyimser olmak ise çok zor görünüyor. Bütün bu yazdıklarım elbette bugünden yarına, akşamdan sabaha olmayacak. Biraz zaman alacak ama yaşarken, hayat devam ederken bunları hep göreceğiz. Çünkü bu değişimler kaçınılmaz. Kovid-19 bazı şeyleri hızlandırmış olabilir. Bu salgın olmasaydı da “yapay zeka” hayatımızda olacaktı, dijital teknolojileri gündelik hayatımızda daha fazla kullanacaktık. Ben yine de geleneksel insan ilişkilerinin bu dönem sonrasında belki de daha sıcak, daha samimi bir geri dönüşte yapabileceğini düşünüyorum.
Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.