Üniversite sınavları geçtiğimiz ay belli oldu. Bölüm tercihleri de hafta sonu neticelendi.
Üniversite ve bölüm seçiminde öğrencilerin “tercih motivasyonlarını” şekillendiren dinamiklerle ilgili genel araştırmalar yok denilecek kadar az. Dolayısıyla, örneğin 2018 yılında üniversiteye yeni kayıt yaptıran 810 bin öğrencinin temel tercih motivasyonlarını tam olarak bilmiyoruz.
Ya da iki yüz üniversite ve binlerce bölüm arasından öğrencilerin kendi tercihlerini hangi değişkenlere göre sıraladığı konusunda yeterince elimizde veri yok.
Kuşkusuz, sınavdan alınan puan temel belirleyicilerden biridir. Puanı yüksek olan öğrencilerin tercih sıralamalarında etkili olan hususlar aşağı yukarı tahmin edilebilir.
Ancak, üniversite ve bölüm seçiminde... Seçeceği üniversitenin genel kalitesi, yerleşeceği bölümün kariyer hedefinin içinde olması, mezun olduktan sonra kolay iş bulma imkanı, seçtiği üniversitenin bulunduğu şehrin imkanları, ailenin maddi gücü dolayısıyla yaşadığı şehir de, ya da yakın birinde tercih de bulunma zorunluluğu ve ailenin ya da çevrenin baskısıyla seçim yapma gibi farklı unsurlardan biri ya da bir kaçı belirleyici olabilir.
Dolayısıyla bir çok öğrenci seçtiği üniversite ya da bölümü istemediği halde tercih edebilmektedir.
Her yıl dönem başında yeni kazanan öğrencilere mezuniyet sonrası ne iş yapacaklarını yada söz konusu bölümü hangi motivasyonla seçtiklerini soruyorum.
Kamu yönetimi bölümü öğrencilerinin büyük bir kısmı “kaymakam olma” uluslararası ilişkiler öğrencileri ise “diplomat olma” ya da “dışişlerinde çalışma” düşüncesi ile tercih yaptıklarını söylüyorlar.
Üçüncü ve dördüncü sınıfa geldiklerinde okudukları bölümün mahiyetini ve bölümün anlamını ve bölümden mezun olunca, istedikleri meslekleri yapmanın sadece o bölümü bitirmekle alakalı olmadığını anlıyorlar.
Farklı bölümlerde öğrenciler, üniversitenin üçüncü yılından itibaren aslında okumak istedikleri bölümün devam ettikleri olmadığını anlıyorlar.
Üniversitede bir bölüm okumak illa o bölümün gerektirdiği işleri yapma zorunluluğu anlamına gelmediğini ise öğrencilerin bir kısmı çok sonradan farkına varabiliyor...
Öğrencilere bir üniversitede okumanın sadece “meslek tercihi” anlamına gelmediği en başından anlatılmalıdır.
Üniversiteler, öğrencilere öncelikle üniversite felsefesini ve değerlerini kazandırır. Ya da aslında ideal olan budur.
Üniversitede seçilen bölümden alınan dersler kadar, öğrenciler bölüm dışı alanlardan aldıkları dersler üzerinden de farklı yönelimlerde bulunabilir.
Yine dersler kadar ders dışı akademik, kültürel, sanatsal etkinlikler ve kulüp faaliyetleri de üniversitelerde önemlidir.
Özellikle büyükşehirlerde her üniversite öğrencisinin üniversite farklı sivil akademik faaliyetlere katılması, söz konusu kurumların seminer ve derslerine giderek kendini yetiştirmesi mümkündür.
Yabacı dil bilenler için son yıllarda, öğrenme ve eğitimi destekleyen herkese açık, ücretsiz bir çok kurs, seminer ve dersler internet üzerinden veya üniversitenin üye olduğu farklı çevrimiçi kaynaklardan takip edebilmektedir.
Tüm bu dinamiklerin yanında, son yıllarda yüksek öğretimin kitleselleşmesiyle birlikte, iş dünyasının beklentileri ile üniversitelerin geleneksel misyonu arasında farklılaşma giderek artıyor.
Üniversitelerden beklenti giderek istihdam odaklı olmakta. Piyasanın iş gücünden beklentisi de teknik becerilere doğru kaymakta.
Ayrıca mesleklerin gerektirdiği beceriler ve bizatihi mesleklerin kendisi de çok hızlı bir dönüşüme uğramakta.
Bu bağlamda, üniversitelerin geleneksel misyonları içinde olan kültürel birikim kazandırma, belirli bir hayat görüşü oluşturma gibi eğilimler gün geçtikçe ikinci plana atılmaktadır.
Türkiye’de son 10 yılda üniversitelerin sayısı bir hayli arttı. Bir çok üniversite yeni. Aslında bir geçiş dönemindeyiz. Yeni yeni üniversitelerde boş kontenjanlar kalmakta.
Gün geçtikçe, hem özel hem devlet üniversiteleri arasında rekabet giderek artacak. Üniversiteler kontenjanlarını doldurmak için kaliteye, öğretim elemanı yetkinliği ve yeterliliğine, kütüphanedeki kitap sayısına, üniversite içi kültürel ve sosyal etkinliklere ve yabancı dil gibi alanlara daha çok yatırım yapacaklar.
Böylece de üniversitelerin zamanla kalitesi artacak. Özellikle vakıf üniversiteleri açısından, belli bir kaliteyi yakalamayanlar tercih azlığından dolayı sahadan çekilmek zorunda kalacaklar.
Hepinize iyi hafta sonları sevgili Denge okurları.
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.