Takip Et
  • 4 Aralık 2020, Cuma

KİRLİ DİL VE KELİMELER

Sadece doğayı değil, dilimizi de kirlettik. Kirli ve zehirli dilin en çirkin örneklerini politikacılarda görüyoruz. Oysa onlar, güya seçilmişler ve halka örnek olması gereken şahsiyetler.

Yunus Emre derki:

"Söz ola kese savaşı

Söz ola kestire başı

Söz ola oğula aşı

Bal ile yağ ede bir söz"

Dokunulmazlık zırhına bürünen politikacı, muhatabına hakaret etmeyi, onu aşağılamayı maharet sayıyor. Bunu yaparak, yandaşların gözünde büyüyeceğini zannediyor.

Konfüçyüs:" Kelimelerin gücünü anlamadan, insanların gücünü anlayamazsınız “der. İnsanların akademik ve sosyal alanda başarılı olmaları için kullandıkları kelimelerin anlam dünyasına vâkıf olmaları, o kelimelerin etki alanlarını bilmeleri gerekmektedir. Her kelimenin arkasında bir kültür yatmakta, kelimeler o kültürü örtü gibi kaplamaktadır. O örtü simgesel bir görüntü oluşturarak kelimenin derin manasının sezilmesine engel olmakta, dilin mantığını, sebepler boyutunu biraz da gizemli hale getirmektedir. Nasıl ki bir cevizin içine ulaşmak için kabuğunu kırmak gerekiyorsa dilin ve kültürün zevkini hissetmek için kelimelerin arka planına geçmek, onların anlam derinliklerine ulaşmak gerekmektedir.

Kelimelerin ilk halleri, geçmişin kültürel kodlarını bünyesinde barındırmaktadır. Bir kelimenin ruhuna nüfuz etmek için o kelimenin art zamanlı aşamalarını bilmek lazım. Hakkın söylemleri ile zenginleşen ve çağrışım alanları farklılaşan kelimelerin geçmişle bağlantılarını sezmek onların sihirli dünyasına adım armayı kolaylaştırmakta, fertlerin kullandıkları kelimelerden daha fazla zevk almasına ve lisan bilinci yakalamasına imkân vermektedir.

Hangi seviyede olursa olsun, kullandığı kelimenin anlam derinliğini merak etmeyen kişilerin, eğitim hayatında başarısız olması kaçınılmaz olur. Dil ve kültür bilinci kelimeleri tanımakla başlar. Kelimelerin varlığını, yapısını, mana dünyasını sorgulama melekesi kazanan bireyler, yaşadıkları hayatı, karşılaştıkları olayları, süreci ile birlikte değerlendirmek, hadiselerin arka planını görmek gibi bir alışkanlık kazanırlar ki bu da modern zamanlarda fertlerden beklenen tavrı sergilemelerinin yolunu açmış olur.

Toplumlar genellikle statü bakımından kendi dillerinden daha üst seviyede gördükleri cemiyetlerin lisanından kelime alırlar. Bu kelimeleri kullanan kişilerde kendilerini diğer kişilerden statü bakımından farklı görürler. Toplumun elit kesimi yabancı dillerden aldığı kelimeleri aslına uygun şekilde kullanmaya çalışırken halk, ağız özelliklerini bu sözcüklere katarak o kelimeyi başka bir şekle sokar. Hatta zamanla bu kelimeler aslından uzaklaşarak farklı bir şekle, farklı bir manaya dönüşürler. Dışarıdan alınan kelimelerin tesadüfi olarak bir araya gelmiş gibi görüntüsü olur ki bu da kelimelerin güzelliğinin ve faydasının ilk işareti olan çağrışım alanlarını daraltır. O kelimenin taşıdığı anlam ile onu kullanan kişilerin ifade etmek istedikleri mana arasında uçurumlar oluşur.

Eğitim sistemimizde sıklıkla kullanılan ve çocuklar üzerinde ters etki bırakan “tembel” kelimesi de bu türden bir problemin kendisini oluşturmaktadır. Bir şeyi iki defa yapamayan anlamına gelen tembel kelimesi Farsça tenbelden bozmadır.

Akıllı birisine kırk gün deli denilince kendisini deli sanmasındaki psikolojik tesir tembel kelime için de geçerlidir. Bu kelimeyi öğretmenlerin belirli öğrenciler üzerinde devamlı kullanmaları öğrencilerin tembelliği kaçınılmaz görmelerine ve onu çok çabuk kabullenmelerine sebep olmaktadır. Eğitimde başarı zekadan önce çalışma, bir konu üzerinde tekrar etme ile ilgili bir durumdur.

Tembel kelimesinin bir şeyi iki defa yapamayan anlamı ötelenerek çocukları aşağılayacak tarzda söylenmesi onlar üzerinde baskı oluşturmaktır. Tembel ve çalışkan sözcükleri yerine veya az çalışan tanımlaması yapılması daha uygun bir ifade olacak, böylece az çalışan çocuk daha çok çalışması gerektiğini yavaş yavaş bilinç altına yerleştirecektir.

Enayi kelimesi de anlamsal boyutundan uzaklaşan kelimelerdendir.

Bazı kelime ve söyleşiler iletişim aracı olarak kullanmalarının yanında kültürümüzün bekçiliğini yapmakta, insanımızın inanış biçimlerini, hayat tarzlarını, düşünme ve konuşma şekillerini temsil etmektedir. El pençe divan durmak sözcüğü de bunlardan birisidir. Penç Farsçada beş demektir. Pençe sözcüğü ile beş parmağın birleştirilmesi kastedilmektedir. Yahya Kemal:” Vur pençe-i Ali’deki şemşir aşkına…” derken, Hazreti Ali’nin beş parmağı ile kılıcı kavraması anlatılmaktadır.

Ter, yaş, ıslak, taze nemli anlamları olan Farsça bir kelimedir. Yağ kelimesi ise Türkçedir. Tereyağ taze, nemli, yeniyağ anlamında kullanılmaktadır. Türkçenin problemi seslerinden birisi yumuşak (ğ) sesidir. Bu ses bulunduğu kelimelerin birçoğunda düşmektedir. Ağabey (abi), ağabacı (abla) g sesinin düşmesiyle ile değişime uğramış kelimelerdir.

“Bundan iyisi Şam’da kayısı” sözünün ise enteresan bir serüveni var. Bu ifadenin manasını anlamak için Şam şehrinin kayısı ile bağlantısına bakmak gerekmektedir.

“Doğu’dan Uzakta” isimli romanında yazar Amin Maalouf, Şam kayısısının beyaz renginin ve çok özel tadının olduğunu, bu kayısıları iş adamlarının hasat zamanından önce satın aldığı için halkın bu lezzetin farkında olmadığını söylemektedir. Kapitalist sistemin olmadığı geçmiş zamanlarda bu kayısıları birçok kişi tatmış, her şeyin en güzelinin Şam’daki kayısı olduğu manasında bu söylemi kullanmışlardır. Şam kayısısını tatmayanların bu söylemin manasına tam olarak vakıf olmaları beklenemez.

Günümüzdeki dilin iletişim boyutu ön plana çıkmakta estetik, zevk boyutu ihmal edilmektedir.

Dilin imkanlarını iyi kullanmak, kelimeleri sanatsal yönleri ile ifade etmek için sözcüklerin geçirmiş oldukları aşamaları bilmek, onların anlam derinliklerine vakıf olmak gerekmektedir.

Dil zevki, kelime zevkinden başlar. İnsanların dünyası sahip oldukları ve kullandıkları kelimelerin dünyası kadardır. İnsanların ruhu gibi kelimelerin de ruhunun olduğu, bu ruhun bizim kültürel dünyamızın köklerini oluşturduğunu bilmemiz gerekir...

Hepinize iyi hafta sonları değerli Denge okulları. 

ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.