"Düşünce, söylem ve eylemde ölçülü olmak, aşırılığa kaçmamak" anlamına gelen "mutedil" kelimesi, her insan için hayat düsturu olması gereken bir davranışı temsil eder. Bu bağlamda, 'herşeyin orta yollu olanı iyidir' demek hiç de yanlış olmaz...
Bir de "tevazu" kelimesi var ki, "alçak gönüllülük, kendini beğenmişlikten ve böbürlenmekten uzak durmak" manalarına gelir...
'Tevazu' erdemli bir davranış biçimi olmakla beraber, sınırının ve ölçüsünün çok iyi ayarlanması gereken hassas bir olgudur. Zira kişinin şahsiyetini ortadan kaldıran abartılı tevazu, tevazu olmaktan çıkıp kibire dönüşür...
"Kibir" büyüklenmek, gururlanmak, başkasını küçük görmek veya yok saymak anlamlarına gelmektedir. Ne dinen ne de ahlaken hoş görülmeyen bu kötü huy, ne yazık ki az ya da çok pek çok insanda var olan illetli bir duygunun sonucudur...
Şeytanın Avukatı" filmini izleyenleriniz mutlaka vardır. Hatırlayın, filmde şeytan rolünü oynayan Al Pacino ne diyordu?
“Kibir, en sevdiğim günahtır..."
Allah’a şirk koşmaktan sonra gelen en büyük günah 'kibir'dir. Zira kibirde, "Ben kazandım, ben şu makamdayım, ben şuyum ben buyum gibi pek çok 'benlik' duygusu vardır ki, bu durum haşa Allah'a gizli bir meydan okuma ve onu görmezlikten gelmedir. Sırf bu nedenle, kibre 'gizli şirk' de denilmektedir...
Kibir toplum tarafından hoş görülmeyen bir huy olduğundan, kibirli insanlar bu huylarını gizlemek için bazen tevazu maskesini kullanma yoluna giderler. Oysa ki aslında kendilerinde olmayan güzel bir huyu sanki varmış gibi göstermeye çalışanların yaptıkları şey, tevazu kisvesi altında kibirlenmek, böbürlenmek ve riyakarlıktan başka birşey değildir.
Zenginliğinden, makamından, güzelliğinden ya da başka bir nedenle kibirlenip büyüklenmek büyük günah iken, tevazu kul olmaktır. Bir başka deyişle, kibir haddi aşmak, tevazu ise sınırda kalmak ve haddini bilmektir...
Tevazu sahibi olmakla tevazu göstermek farklı şeylerdir. Birincisi övülmüş iken ikincisi yerilmiştir.
"Bu günahkar, bu fakir" diyerek kendilerini tevazu ehli göstermeye çalışanlar, hata ve günahları yüzlerine söylenince ya da herhangi bir sebeple tenkit edildiklerinde kızıp köpürmekten asla geri durmazlar. Onların bu tavırları ne kadar riyakar ve tevazularında ne kadar yapmacık olduklarının apaçık bir göstergesidir...
Tevazudaki aşırılık "Ben çok iyiyim" gizli mesajını içerir. Şeyh Sâdî bu hususta, "Fıstık misali kendisinde bir iç var zanneden, soğan gibi hep kabuk çıkar" demektedir...
Hiç şüphesiz ki çevrenizdeki bazı kişilerden "Ben fakir, acizâne şu kadar hayır-hasenat yapabildim, şöyle şöyle ibâdetlerim var, bu noktaya gelmeme mütevazi olmama borçluyum" gibi sözleri duyduğunuz olmuştur. Bu tür insanların yaptıkları, gurur ve kibri tevazuyla perdelemekten ibaret olup, peşinde koştukları şey de "ne mütevazi insanmış" dedirtmenin nefsani tatminkarlığını yaşamaktan başka birşey değildir...
Tevazu gerçek liderlerin de önemli bir özelliği olup, bir liderin tevazu sahibi olup olmadığı söz ve davranışlarından anlaşılır. Bu tür insanlar her sorunun cevabını bilmediklerini ve herşeye güçlerinin yetmediğini kabul edip, liyakat sahibi insanlara saygı duyarlar...
Öte yandan gerçek tevazu sahipleri, Allah’ın emirlerine samimiyetle itaat edip kusur ve acziyetlerini itiraf eden, başkalarının haklarına riayet edip onların doğru sözlerini kabul eden ve doğrular hususunda nefisleriyle inatlaşmaya girmekten sakınanlardır...
Sakın olaki buraya kadar anlattıklarımdan 'mütevazi olan herkes kibirlidir' gibi bir anlam çıkarılmasın. Vurgulamak istediğim husus, herşeyde olduğu gibi tevazu konusunda da dengeli olmaktır...
Son söz;
Ey insanoğlu! Madem ki topraktan yaratıldın, ateşten yaratılan şeytana inat, toprak gibi mütevazi ol...
Esen Kalın...
ÖNEMLİ NOT: Bu sayfalarda yayınlanan okur yorumları okuyucuların kendilerine ait görüşlerdir.